Değerli milletvekilimiz Emine Ülker Tarhan, geçtiğimiz hafta "ANA Parti" adını verdiği yeni siyasal oluşumun kuruluş dilekçesini, kurucular listesiyle beraber İçişleri Bakanlığı’na sundu.

Tarhan son derece sağlam karakterli ve saygın bir isim. Halktan ve gençlerden de büyük destek görüyor. Tarhan'ın Sivil Toplum Kuruluşları tarafından Cumhurbaşkanlığı’na aday gösterildiği toplantıyı bizzat yönetmiş ve bu bilgiyi kamuoyuna duyurmuş biri olarak, kendisine uzak bir insan olmadığımı hemen anlarsınız.

Tarhan'ın kararının son derece samimi ve duygusal bir eylem olduğu ortada. Gerekçelere bakacak olursak da, ortada ciddi bir "provokasyon" var: Çankaya adaylığı için imzaların “tepeden” kesilmesi, Olağanüstü Kurultay'da Kılıçdaroğlu'nun demokratik mücadeleyi neredeyse imkansız kılmaya çalışan tavırlarını, parti yönetiminin kabul edilemez kararlarına tepki verenlerin küstürülmesini, ilk etapta sayabiliriz. Keza geçen hafta Süheyl Batum'un Tarhan'ın istifasının adından verdiği demeçler bahane edilerek ihraç istemiyle disipline verilmesi, bu ağır ortamı daha da gerdi.

Herkesin siyasal parti kurma özgürlüğünü tartışmıyoruz. Bir de bu kritik dönemde, bu girişimin bir sonuca ulaşıp ulaşamayacağı konusu var ki, orası irdelemeye değer. Siyasal muhalefet konularındaçok deneyimli bir geçmişin sahibi olarak objektif bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Birincisi: Parti kurmak, rakı gibidir; şişede durduğu gibi durmaz. "Bütün aşklar tatlı başlar" diyen şarkı gibi, ilk günlerde umutlar taze çiçek gibi kokar, sonsuz bir enerji ortaya dökülür. Salon toplantıları yıkılır, hatta görkemli mitingler düzenlenir. Özel yemek ve toplantılarda hep moral yükselten konuşmalar yapılır ve yeni liderin gözüne girmek isteyen herkes -kusura bakmayın- bazen "yağcılık" olarak bile nitelenebilecek dolduruşlardan kaçınmaz. Çünkü "yer kapmak" için göze girmek, ikazlar yaparak soğuk rüzgar estirmekten daha makbul görünür. Hemen "yeni Erzurum ve Sivas kongreleri, Ankara'ya yapılacak uzun yürüyüşler"den söz edilir. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının Samsun'dan Ankara'ya yürüyüşünün herhalde 1001 kopyası yapılmış ve tüm manevi güzelliklerine rağmen bu “hat” sulandırılmıştır.

Türkiye'nin en saygın isimleri, tüm zahmetlere rağmen bu misyonu üzerlerinde hissederek yola çıkmışlardır yakın geçmişimizde: Mümtaz Soysal, Yekta Güngör Özden, Vural Savaş ve Osman Pamukoğlu Kemalist solda parti kurarken, Cem Boyner, Besim Tibuk, Cem Uzan ve Sadettin Tantan da liberal veya sağ kanattan yapılan hamlelerde ilk akla gelen isimler. Bugün hiçbir varlık gösteremeyen bu partilerin ilk önce hızı kesilmiş, ardından bekleme odasına, oradan da buzdolabına alınmışlardır. Kimi partinin nihai istikameti "morg" olurken kiminin kaderi de "Tabela Partisi" şeklinde bitkisel yaşamda geçmektedir.

Tarhan'ın partisi de daha doğum anında sorunlarını dünyaya taşımıştır. Partinin kurmaylarından Yunusoğlu, "Ulusalcı değil, merkez partiyiz. Bizde AKP'li, CHP'li, eski ANAP'lı da var" şeklinde bir demeç vermiştir. Partinin adı da meşhur "4 eğilimli ANAP"ı çağrıştırdığına göre, pek yakında itirazlar, ayrılmalar, hayal kırıklıkları başlayabilir . Türkiye'de her kafadan farklı ses çıkaran muhalefetin kaygan zemininde herkesi mutlu etmek kolay değildir! Ayrıca İşçi Partisi'nin Milli Merkez'le beraber oluşturmaya çalıştığı harekete, onu yok etmek isteyen bir alternatif olarak karşı çıkıyor görünmek, bu topraklarda "hayra vesile" değildir. Geçen haftalarda gündeme taşıdığımız "barajı aşacak yeni muhalefet partisi" olmak isteyen herhangi bir hareket, benzerlerinden kaçarak bir yere varamaz. Nitekim Tarhan'ın partisinin önde gelen isimlerinden Emekli Tuğamiral Türker Ertürk hakkında Milli Merkez hemen "bizimle bir ilişkisi kalmamıştır" şeklinde sert bir bildiri yayınlamıştır. Önümüzdeki günler, henüz bebek olan bu yeni oluşum ayağa kalkıp yürüyemeden meydana gelecek çok daha sert ve yıldırıcı kapışmalara gebedir.

Amblemine baktığımızda bile görebileceğimiz gibi Tarhan'ın partisi, aceleye gelmiştir. Dayanışma ağları ve kökleri, kısa-orta vade stratejileri oluşturulamamıştır. Hesaplarının gerçek hayatla örtüşmemesi, beni şaşırtmayacaktır.

Tarhan bence tecrübesizlikleriyle boğuşacağı sulara yelken açmıştır. Ya kendi çizgisine yakın siyasal oluşumlarla ortak hareket edeceği bir platforma adım atmalıydı ya da sabırla CHP içerisinde mücadele devam etmeliydi. Bu rota, ilk döneminden hemen sonra doğal akışta gelişecek iç çatışmalar ve mali örgütlenme sorunları da eklendiğinde, ciddi Gordion düğümlerine gebedir.

Post Date: 18.11.2014
Share on