PAZAR, CHP İLE GÜZEL BAŞLAMIŞTI...
           Pazar günüm güzel başlamıştı. Sabah, televizyonda CHP’nin seçim bildirgesini dinledim, canlı yayında. Son derece güzel konuştu Kılıçdaroğlu. Belki ilk defa CHP bir genel seçime ekonomik açıdan bu kadar hazırlıklı gidiyor. 1500 TL asgari maaş, iki dini bayramda emeklilere birer maaş ikramiye ve daha birçok avantajlı değişim. Liderliğe giderek daha çok ısınmış bir Kılıçdaroğlu’nun vurgularıyla kulaklarımda çınlayan bu sözlerin, Kaçaksaray’ı nasıl ürküttüğünü, Davutoğlu’nu nasıl daha da panik ettiğini hissetmemek mümkün değil.

Siyasette, halkta “partilerin oyları çok az değişir” gibi yanlış bir inanç vardır. Halbuki böyle bir “kemik oy” garantisi bile yok. Türkiye’de herkes en bilmiş şekilde yıllarca merkez sağın yüzde elli statik oyu olduğuna inandı. Şimdi ise bu oy, %2-3 civarında. ANAP, yıkılmaz iktidar partisi olarak görülüyordu, şimdi tabelası bile yok! DSP, Ecevit’in son döneminde %22’den %1’e düşmüştü. 1989’un güçlü sol partisi SHP,  CHP ile birleşti, sonra tekrar ayrıldı ve yok oldu. Buna benzer sayısız örnek var. Tabii ki AKP maalesef farklı bir rejim saptırmasıyla bir hükümet gibi değil, ayrı bir devlet kurar gibi çalıştığından bu kurallar ona işlemez gibi görünse de... aslında gidişat onlar adına da alarm verici! Güvendikleri tek dayanakları sadaka dağıtma kültürü. Şimdi CHP bu vaatlerde resmi olarak onları 5. viteste solluyorsa, geriye ellerinde kalacak tek koz, kavga ve korku filmi-gerilim senaryoları. İşte buna karşı son derece hazırlıklı ve dikkatli olması lazım CHP’nin. Birilerinin ellerinden iktidarın kayıp gittiğini gördükleri noktada, yine her türlü oyun bozanlığı ve çirkin senaryoları devreye sokabileceklerini göz ardı etmeyelim. Sonuçta moralim yükselmiş olarak çıktım evden. Hem de hayırlı bir hedefle: Oğluma araba kullanmayı öğretmek üzere...

BENİ YIKAN ACI HABER

Suphi ve eşim Sibel’le iki “pist” arasında bir ekmek arası uskumru için oturduk mütevazi balıkçıya. Telefonumda Cumhur Keskinok’un cevapsız çağrısını gördüm. “Eyvah” dedim. Korktum. Cumhur, ünlü duayen ressamımız Kayıhan Keskinok’un oğlu. Kendisi ve ağabeyi Çağatay, benim çocukluk arkadaşlarım. “Kayıhan amca” ise, 1962’de ben henüz 5 yaşındayken işlerimi keşfedip, “bu çocuğun resimlerinin yaşıyla ilgisi yok” diyen ilk sanat insanı, eğitmeni. Ben 10 yaşındayken hakkımda en ciddi sanat analiz kitabını yazma riskini çekinmeden alan insan. Cumhur’a ulaşamayınca Çağatay’ı buldum ve aldım acı haberi. Kayıhan Keskinok’u 18 Nisan gecesi kaybetmiştik. Hayat ne kadar acayip. O gece Piramid Sanat’ın direktörü Öykü Eras’la beraber yakın arkadaşlarımızla bir doğum günü kutlaması yapmıştık. Öykü’nün doğum günüydü, benim ise dört yıl önce uğradığım saldırıdan kurtulduğum 2. doğum günüm! Beni kurtaran Prof. Dr. İsmail Hamzaoğlu’nun deyimiyle 2. hayatıma başladığım gün. İşte Sevgili Kayıhan Amca’ya yine bir 18 Nisan günü veda etmişiz. Demek artık 18 Nisan’da, bunlara ek olarak esas Keskinok’u anacağız. Ama yasla değil. Seveceği şekilde, anısına şarap kadehi kaldırarak, hatıralarını anlatarak. Çünkü o daima yaşamı, gelinleri, güzel dolgun kadınları, çoğunlukla mutlu insanları resmetti. Ama Kuvayı-Milliye’yi veya Gezi olaylarını da hiç unutmadan! Ne tuhaf ki, en yakın arkadaşlarımdan büyük Fenerbahçeli Serkan Acar’ı da bir 18 Nisan günü kaybetmiştik...
Kayıhan Keskinok birkaç yıldır yavaş yavaş ağırlaşarak seyreden hastalığı onu kalp yetmezliğinden aramızdan aldığı son ana kadar, 90’lı yaşlarında bile her gün resim yaptı. 1923’te İzmir’de doğan usta sanatçı, gençlik yıllarında, Görele, Kars, Trabzon ve Ankara’da liselerde resim ve sanat tarihi dersleri verdi. 1963-1968 arasında Gazi Eğitim Enstitüsü’nde eğitmenlik yaptı. TRT’de çalıştı. 1982’den bugüne kadar da Sanat Yapım kurumunda kendi adını taşıyan atölyeyi yönetti. Kayıhan Keskinok, tam bir sol Atatürk devrimcisiydi ve yaşamı boyunca duruşundan ödün vermedi.

Konu yalnız 1962’den itibaren benim ortaya çıkmam konusunda harcadığı efor, yazdığı yazılar değil. Kendisine çok daha fazlasını borçluyum. Profesyonel ressamlık, çok zor bir karardır. İşte yetişkinliğe geçiş yıllarımda tüm zorluklara karşın bu yolu seçmemde tek başına yönlendirici rol oynadı. Yurda yayılmış yüzlerce, binlerce ressam ve sanatseverde Keskinok’un emeği vardır. Aydınlanmamızın bu yüz akı, ayrıca beş yazılı eser bırakmıştır arkasında. Uzun emekler sonucu, 2011’de basılan “Sanat Tarihi” kitabı gibi. Sanat dünyamızın ve kalbimizin en kalıcı sayfalarına aldık artık kendisini...

Post Date: 21.04.2015
Share on