Gündem başımıza taş yağdırınca, CHP Kurultay’ı yerine Paris derdine düştük. Kentin sokaklarında katliamdan 48 saat sonra bir restoranda patlayan ampul, binlerce Fransız’ın saygı duruşlarını bırakıp neredeyse birbirini ezerek kaçışmasına neden oluyor. Bunlar videosunu izlediğimiz panik sahneleri. Yalnız Paris değil, dünya bir travma yaşıyor. Mesaj açık: “Artık illa o kafir Charlie-Hebdocular gibi Peygambere laf etmiş olmanıza gerek yok. Bir yerde eğleniyor veya içki içiyor olmanız bile hedef olmanız için yeter”. Hatta bunun devamında otobüs veya metroyu kullananlar bu sefer havaya uçurulsa, kimse şaşırmaz. Zaten İspanya, İngiltere veya New York olaylarında senaryo aynen bu değil miydi? Daha önce El Kaide’den de alıştığımız (!) şekilde aynı anda gerçekleştirilen üçüz-dördüz bombalar patlarken Fransız halkı, 11 Eylül’de televizyonlarda izlediklerinin birden aktörü haline dönüşüyor.
PARİS’İN ADIM ADIM DEĞİŞİMİ
Paris’in dokusu, yıllar üstünden adım adım değişti. Catherine Deneuve’ün, Pierre Cardin’in, sarışın “garson” kızların, kumral fahişelerin, Brigitte Bardot ve Gunther Sachs’ın Paris’i artık pek gündemde değil. Mini Cooper veya Peugeot arabaları işgal edenler de mini etekli mankenlerden çok, her renkten, ırktan, meslekten insan... Yabancı öğrenciler, işçiler, göçmenler derken 21. yüzyılın ırk ve din kavgaları, aynen bu “Işık Şehri”ne transfer oldu. Sonuçta önce Arap-Yahudi gerilimi, ardından da köktendinci-İslamcı çıkışın yansımaları şehirde net olarak hissediliyor. Artık Fransa doğumlu 3. kuşak Arap veya Türkler’in önünde iki yol var: ya Fransız yaşam tarzını, en azından “Paris enternasyonalizmini” hazmetmiş olmak, ya da yavaş yavaş gettolarda, kendi yaşam ünitelerini kurup Avrupa’ya karşı sürrealist bir cihat savaşına katılmak. Sonuçta Fransızlar’ın ortalama 1.5 çocuğu pek geçmeyen doğum oranı, onların ise en az 4-5 rakamına rahatça ulaşmaları karşımıza yetersiz yaşam koşullarının hıncını alabilmek için Fransa’yı matematik olarak fethetmeye çalışan kararlı bir anlayış çıkarıyor. Paris’e gürültülü çıkartmalar yaparak, banliyö yaşamlarında yasadışı işlere karışmaktan da rahatsızlık duymayan yeni bir insan tipi bu. Bu ortamda büyürken kendini tehlikeli bazı gerici imamlara teslim edilmiş bulan kimi çocuklar-gençler arasında köktendinciliğe kayanların sayısı artıyor. Onlar artık Ortadoğu kökenli büyük dinci terör örgütlerinin fanatik katılımcısı veya uyuyan terörist hücresi olma yolunda hızla mesafe kaydediyorlar.
CHARLİE HEBDO’YA LANET, IŞİD’A MÜSAMAHA!
Sonuçta ortaya basit karikatürde bile dine hakaret arama meraklısı olan, bu uğurda her türlü ölüm fetvası çıkarmayı, ortalığı yakıp yıkmayı, şiddeti kendine hak gören bir profil çıktı. İslam Devleti’nin El Kaide’nin pabucunu dama atarak geliştiği ve Al Bagdadi’nin kendini “Halife” ilan ettiği şu son yıllarda, dünyada kafa kesen, her yerde masum insan kanı akıtmaya çekinmeyen bir canlı türevi oluştu. İşin en acı tarafı, “İslam bu değildir” sözlerini arada mahcupça telaffuz eden hiçbir Müslüman grup, bu caniler aleyhine ciddi bir tepki seli geliştirmedi, İslam dininin bu kadar ağır yara alarak tüm dünyada “terörle eşanlamlı” bir kimliğe bürünmesine dur diyemedi.
SAVAŞ HALİ
Şimdi Fransa, Cumhurbaşkanı Hollande ve Başbakan Valls’ın ağzından en sert karşılık ve açıkça “savaş” sözcükleriyle rahatlamaya çalışıyor. Pazar gecesi Fransız uçaklarının IŞİD’ın Suriye kalesi Rakka’yı 10 uçakla bombalamaya başlaması, intikam duygusunun doğrudan yansıması. Çünkü Charlie-Hebdo olayının ardından paniği dindirmeye çalışan, “abartmayın, ortada öyle tehlikeler yok” diyen ve aynen bizdeki “İkinci Cumhuriyetçiler” gibi bir uyuşturucu görevi üstlenen Edwy Plenel veya Emmanuel Todd gibi entellektüeller, bu “Cuma13” katliamının ardından birden gözden düştüler. Buna rağmen bence “demokrasi ve özgürlükler şampiyonu Fransa” bizim yaşadığımız her etaptan geçmeye devam ederek, yobazlığa kılıf arayan yeni yazar-çizerlerle tartışmayı canlı tutacak. Ne zamana kadar mı? Ne yazık ki yeni ve daha büyük bir katliam o dalgayı da utancından masa altına itene kadar. Çünkü o seviyeye tırmanmış ve bir an önce eylemini yapıp kendini patlatarak hurilerine kavuşmaya çalışan limitli algı ve kültürdeki insanları geri kazanmanın yolu tıkalı.
Bizim ülkemizde de, iktidarın zirvesinden ana muhalefet liderine kadar, kullanılan söylemlerde, “Aman IŞİD’ı azdırmayalım, fazla hedef almayalım” tavrı sürdükçe, başımıza taş yağmaya devam edecek. Çünkü bu hükümet, batıya verdiği göstermelik sözler dışında, bu mücadelede iki yüzlü stratejisini sürdürüyor.