Henüz 4-5 yaşındayken, iki kurum hayatıma derin ve kalıcı girişlerini çoktan yapmışlardı bile! Bunu da her zaman gururla söyledim. Cumhuriyet Halk Partisi ve Fenerbahçe’den söz ettiğimi anlamışsınızdır. Normalde tabii ki bütün Türkiye’yi ilgilendiren bir yerel seçim öncesinde, yazımın tamamını bu konuya ayırırım. Fakat Fenerbahçe, 2 Nisan Salı günü toplayacağını açıkladığı olağanüstü genel kurul ile kendisini bir alt lige düşürecek “protesto kararı” alabileceğini açıkladı. Bu da Türkiye’de herkesi ilgilendirmesinin dışında 25-30 milyon arası Fenerbahçeli için yarı bitkisel hayata girme riski demek. Dolayısıyla kaçınılmaz şekilde yazımın ikinci yarısını da bu konuya ayıracağım.

 

YEREL SEÇİMLERDE CHP VE MUHALEFETİN KAPASİTESİ NE? 

CHP’nin çokça eleştirdiğimiz aday belirleme yöntemlerini, 1 Nisan’dan itibaren değerlendirmeye alacağımızı daha önce belirtmiştim. Şu anda gerek bu iç kavgalardan gerek muhalefet partilerinin kendi aralarında parçalanmasından Ataşehir’de, Sarıyer’de, Beşiktaş’ta, Bodrum’da, Trabzon Ortahisar’da, Bursa’da, Balıkesir’de, Antalya’da, Hatay’da, İzmir’de ve daha sayısız noktada yaşadığımız rahatsızlıkları ve oy bölünmelerini ibretle izliyoruz. İYİ Parti ve DEM gibi adeta AKP’ye doğrudan hizmet taşıyan partiler dışında, şayet Demokratik Dijital Devrim Tüzüğü’ne geçilmiş olsaydı, bu rahatsızlıkları belki Türkiye’nin hiçbir yerinde görmeyecektik ve her yerde muhalefetin huzur içinde seçtiği adayların ve hatta aday seçilemeyenlerin gönül rahatlığıyla beraber yarattıkları sinerji ve ortak sesi izleyebilecektik. Bunlar şu anda kesinlikle konumuz değil. Şu anda hedefimiz Özgür Özel’in deyimiyle “Vicdan İttifakı”nı ve ekleyelim “mantık ittifakı”nı yaşama geçirmek! Şu anda Türkiye’de demokrasi, laiklik, insan hakları, hukuk ve adaletten yana bütün güçlerin bu seçimden muhalefetin nasıl en güçlendirilmiş şekilde çıkabileceklerini düşünmeleri lazım. 

İstanbul, Türkiye’nin ekonomik, kültürel ve sosyal başkenti. Dünyanın en önemli 5-6 şehrinden biri. Ekrem İmamoğlu bu şehri onca zorluğa, çelmelere ve arkadan hançerlemelere karşın inatla ve ısrarla bir kültür kentine çevirebilmek için elinden gelen her şeyi yaptı. Müze Gazhane, Artİstanbul Feshane, Botter Apartmanı, Beykoz Çubuklu Silolar, Dijital Deneyim Müzesi ve daha pek çok sanat mekanı, İBB Miras’ın yürüttüğü restorasyon ve geri kazanım çalışmalarının çok değerli sonuçlarını bize gösteriyor. Dahası, her biri Kültür Bakanlığı’nın kalıcı hiçbir hamle gerçekleştiremediği bir ortamda, İstanbul’un gerçek bir Dünya kültür başkenti olduğunu bize yavaş yavaş, tekrar hissettirdi. İmamoğlu geniş vizyonu ile salt İstanbul’un değil, Türkiye’nin kültür hayatını bambaşka boyutlara taşıyor ve yeni projeleriyle bu konuda ülkeye çağ atlatacak! İmamoğlu bunları Belediye Meclisi’nde ekseriyete sahip olamamalarına rağmen başardı. Sanat, kültür ve demokrasi konularında, Atatürk ve İnönü’den sonra ilk defa bu kadar kapsamlı, kararlı ve zengin bir makro bakışa sahip bir devlet insanı görüyorum! Öte yandan İstanbulluların taksi sorunun UKOME eliyle sürdürülmesi veya toplu taşıma sorununu çözmek için talep edilen kredilerin verilmemesi ya da yeni projelere başlamaları noktasında yetki sınırlamasına uğratılmaları gibi konular da bunca gayrete rağmen aşılamayan başlıklar olarak kaldı. Bu nedenle hem belediye başkanlığı hem de belediye meclis seçimlerinde muhalefetin ekseriyeti kazanması şart! Bugüne kadar bütün engellemelere rağmen Metro ve toplu ulaşıma büyük ilerlemeler kaydettiren İmamoğlu, dar gelirli vatandaşın da yaşamına değecek bir çok adım attı, üniversite öğrencileri, ev kadınları, anneler, emekliler onun yaşam kalitelerini arttırmak için çok çaba harcadığı kesimler oldular.  

İktidar partisi, İmamoğlu’nu koltukta yalnız bırakmak ve elini kolunu bağlamak için elinden gelen her şeyi yaptı; tabii ki bu yalnız son propaganda sürecinde bütün bakanların İstanbul’a yaptığı çıkartmanın da ötesinde, başkanlığı süresince önüne konulan hukuki engeller üzerinden yaşandı. Diğer taraftan yandaş Saray basını adeta sürekli savcılığını üstlenerek, İmamoğlu’na bir imaj sorunu yaşatmak ve devamlı olarak aleyhinde propaganda malzemesi üretmek için günde 24 saat çalıştı!

Kim ne derse desin İmamoğlu’nun yalnız İstanbul değil, Türk halkı nezdinde bir karşılığı var! İmamoğlu’nu Türk halkı, en azından sosyal demokratlar, Atatürkçüler ülke genelinde bağrına basıyor ve onda bir umut ışığı görüyorlar. Kendisi bunu maalesef parti içinde yaşanan kıskançlıklar ve ego krizlerine rağmen canlı tutmayı, hatta yükseltmeyi başarıyor!

Özgür Özel’in önderliğinde CHP şayet bir Ankara-İstanbul-İzmir zaferlerine, bir de Türkiye çapında oylarını artırmayı ekleyebilirse, iktidar partisi gerçekten Türkiye’de kendisini makro siyaset açısından sıkıntıya sokacak bir sürece girecek. 

Burada halka çok iş düşüyor: Meral Akşener’in ve DEM Parti’nin çıkardıkları adaylar birçok yerde oyların çöpe gitmesine neden olacak! Seçmenlerin gerçekten kazanabilecek adaylara yönelmeleri, seçim sonrası ağır pişmanlık duyacakları hatalar yapmalarını engeller. Bu sefer birleşmeyi parti liderleri değil, halk sağlayacak. Türkiye Cumhuriyeti’nin duyarlı insanları bunu başarmaya mecburlar ve eminim başaracaklar!

 

FENERBAHÇE 2 NİSAN’DA SUPER LİG’DE KALIŞINI NETLEŞTİRMELİ!

Yalnız Fenerbahçeliler değil, bütün Türkiye nefesini tutmuş şekilde 2 Nisan’da Fenerbahçe Spor Kulübü Olağanüstü Genel Kurulu’nda alınacak kararları bekliyor. 

Fenerbahçe Başkanı Ali Koç ve Fenerbahçe camiası gerçekten üst üste uğradığı haksızlıklar karşısında isyan etmekte haklı. Burada bunların hepsini tekrar saymaya, anlatmaya yer ve mahal yok. Ama son günlerde sosyal medyada patlayan hakem eğitmeni Hugh Dallas’ın kimi hakemlerle olan ve maalesef zaten içeriğini çoktan bildiğimiz ve tahmin ettiğimiz diyalogların yarattığı skandal, zaten birçok şeyin somut kanıtı. Bu arada Türkiye Futbol Federasyonu gaf üstüne gaf, skandal üstüne skandal yaratmaya devam ediyor: Riyad skandalının ardından Süper Kupa finalinin bu sefer Şanlıurfa’ya alınması, tam bir felaket! Federasyon şu anda birbirleriyle, tarihte hiçbir zaman olmadıkları gibi büyük kavgalar yaşayan Fenerbahçe ve Galatasaray taraftarlarının Şanlıurfa’ya aynı günlerde nasıl gidip gelmesini bekliyor? Allah kimseye göstermesin, yaşatmasın ama… Bu gruplar arasında taşlı-sopalı veya silahlı kavgalar yaşanma riskinin hiç olmadığına kim yemin edebilir? Bu çok korkutucu bir durum. Mesela maç İzmir’de olsa, çok daha fazla uçağın gidip gelebildiği ve araba yoluyla da ulaşımın mümkün olduğu bir büyük kentte, Fenerbahçe ve Galatasarayların kullanacakları yol ve caddeler, stadyum giriş kapıları, maç günü net olarak polisler tarafından ayrılabilir ve iyi bir lojistik ve bürokratik yönetimle bu kesimler neredeyse karşı karşıya gelmeden durum kurtarılabilir. Ama Şanlıurfa için bunu söylemek pek mümkün değil!  

Bu arada Fenerbahçe’nin Olympiakos ile yapacağı Konferans Ligi çeyrek final maçlarının yalnız 4 gün öncesinde, Fenerlileri Galatasaray ile yorucu bir Süper Kupa maçı oynamaya mahkum etmek, federasyon adına ibret verici bir utanç vesikası. Galatasaray’ın ise, tabii ki artık Fenerbahçe veya Türk futbolu adına konuya müdahil olup sarı lacivertlilere destek olmasını bekleyen kimse kalmadı ortalarda! Ülkenin puanına doğrudan etki yapacak bir Fenerbahçe galibiyetini adeta sabote etmek için Fenerbahçe’yi Atina’ya yorgun argın yollamak kimin sorumsuzluğu, kimin fikri? Sene başından beri her Avrupa maçı öncesi Türk takılmalarının programı göz önüne alınmışken, şimdi en önemli maçlardan önce bu sorumsuzluk nasıl yaşanabiliyor? TFF’Yİ SON DEFA İKAZ EDİYORUZ: ÇIKABİLECEK OLAYLARIN NEDEN OLACAĞI ÇOK AĞIR FATURALARI NASIL ÜSTLENECEKSİNİZ? BU İKAZLARI HİÇ DUYMAMIŞ GİBİ Mİ DAVRANACAKSINIZ? TEK KİŞİNİN BURNU KANASA, SORUMLU SİZSİNİZ SAYIN BÜYÜKEKŞİ! SORUMLULUĞU ÜSTLENİYOR MUSUNUZ? SONRA “BİZ BU KADARINI BEKLEMEZDİK” FİLAN DEMEYE KALKMAYIN LÜTFEN!

 

FENERBAHÇE LİGDEN ÇEKİLMEMELİ ÇÜNKÜ:

Evet, Fenerbahçe sürekli olarak kendisine yapılan haksızlıklarla boğuşuyor, bu kesin. Ama bunun bedeli hiçbir zaman Süper Lig’den çekilmek olmamalı. Bunun nasıl bir yıkım yaşatacağı konusunda en az 40 ayrı gerekçe var! Her birini saymak bu makalede pek mümkün değil. Şayet bu karar uygulanırsa, Keçiören ve Boluspor’la alt ligde maçlar başladığı zaman, nasıl bir hata yapıldığı feci şekilde anlaşılacak.

- Diyelim ki plan tuttu ve aşağıya düşüp bir yıl sonra büyük başarıyla Fenerbahçe Süper Lig’e geri çıkmayı başardı. Ne kazandık ne kaybettik? Sonuçta alt lige de aynı federasyon, aynı hakemler bakıyor! Taraftarın yaşadığı hüsran ve kulübün uğradığı maddi-manevi yıkım dışında ne değişmiş olacak?

-Şu anda önümüzde kazanılabilecek üç veya dört şampiyonluk var. Bu kadar kritik bir zamanlamada böyle bir intiharın tarihe karşı sorumluluğunu alabilecek miyiz? Zaten şu ana kadar futbolcular üzerinde oluşan ağır bir psikolojik yıkım var… Fenerbahçe’nin yabancı futbolcuları şu anda maçlara odaklanacaklarına kulübün yaşattığı belirsizlik nedeniyle transfer görüşmeleri yapıyorlarsa kimin onlara kızma hakkı olabilir? 

-Fenerbahçe bu kararla rakiplerine ikram edeceği şampiyonluklar ve kendisine yaptığı büyük sabotaj olmayacak mı? Çekip gidebileceğini kanıtlamak uğruna böyle abartılı bir karara değer mi?

-Ezeli rakibimizin büyük bir iştah ve arzuyla bu alt lige düşme projesini yaşama geçirmemizi beklediği aşikâr. Şayet bu gerçekleşirse iki kulübün arasında çok büyük bir maddi uçurum oluşacak, Fenerbahçe büyük zorluklarla 3 Temmuz sonrası kurulmuş en güçlü kadronun ve yabancı futbolcularının en az yarısını kaybedecek! 

-Fenerbahçe’nin olmadığı bir Süper Lig’de havuzda toplanacak paranın çok azalacağı ve bu şekilde Federasyon’a ve düşmanlarına bedel ödeteceği yalnız bir varsayım. Atatürkçü Fenerbahçe’den kurtulmak için her türlü açık veya örtülü ödenekler, fonlar devreye girer, zararlar karşılanır. Türkiye en büyük “cumhuriyetçi-Atatürkçü demokrasi kalesini” sabote ettiği ile kalır! 

-Kendini Fenerbahçe’nin rakibi gören siyasi yapıların sarı-lacivertlerin Türkiye’nin ana sahnesini terk etmesinden nasıl büyük bir galibiyet duygusu elde edeceklerini ve son kaleyi artık yok ettiklerine inanacaklarını göremiyor muyuz? “Siz zaten 13 yıl önce düşmeliydiniz” diyecek FETÖ’cüleri ihya edeceklerinin farkındalar mı?  

-Böyle bir hamleyle birçok küçük çocuğun veya gencin maalesef doğal akışta Fenerbahçe taraftarlığından ayrılacağını başka kulüplere yöneleceklerini ve sarı-lacivertlerin taraftar sayısı yüzdesinde büyük bir düşüş olacağını, kimse tahmin edemiyor mu? 

-Başkan Ali Koç “Her gün öleceğimize bir gün ölelim” diyor. Fenerbahçe’nin neden ölmesi gerekiyor? Kendi haklılığımıza inanıyorsak çetelerin, FETÖ’cülerin, Türk futbolunu içinden çıkılmaz bir duruma getirenlerin bedel ödemesini istememiz lazım. Kulüp ve taraftarları neden böyle bir intihar hapı içiyor? Atatürk “Biz gidelim” mi diyordu yoksa “Geldikleri gibi giderler” mi?

-İster Federasyon’un kurulduğu 1923’ten itibaren, ister 1959 hesabından bu yana sayılan maçları ele alalım; Fenerbahçe, Türk futbolunun puan cetvelinde tartışılmaz açık ara lider. Peki Sarı Lacivertliler, neden kendi eliyle bu liderliği bıraksın, ezeli rakibini kendisinin önüne geçirsin?  

-Fenerbahçe’nin 20-30 veya 40.000 üyesi değil, milyonlarca taraftarı var! Bunlar arasında üniversiteliler, liseliler, işçiler, işsizler, esnaflar, emekliler var. Onların hayatta en büyük heyecanları, aidiyet duyguları belki de futbol ve sevdikleri takım… Onların elinden bu keyfi alıp yok etme hakkı, kimde olabilir?

-Fenerbahçe’ye düşen kendi kendimizi cezalandırmak ve mazoşizm olmamalı. Kendi futbolcularına ve takımın tüm mensuplarına saldıranlar hakkında ivedi olarak dava açmalı, Federasyon’un içine yerleşmiş çeteleri deşifre etmeli ve onları FIFA veya UEFA’ya şikayet etmeli. Yani ricat değil mücadele!

-Ve hepsinden önemlisi: Şayet bu hatalı hamleyle şampiyonluğu bu yıl da kazanma şansımızı yok edersek, karşıtları ve tarih Ali Koç ve dönemini nasıl hatırlayacak? “Fenerbahçe’yi Avrupa şampiyonu yapmak üzere geldiler, Türkiye Süper Lig şampiyonu bile yapamadıkları gibi takımı ikinci kümeye düşürdüler.” şeklinde tamamen deformasyona uğramış bir sahte özet yayacaklar…

 

Başkan Ali Koç bunu niye hak etmiyor biliyor musunuz? Göreve geldiğinden beri günde üç vardiya çalıştı, rüyasında bile Fenerbahçe’yi gördü; maddi manevi kocaman bir özveriyle çocukluğunun rüyası olan takıma sahip çıktı. Herhalde bu şekilde hatırlanmayı hak eden son kişidir kendisi; Ali Koç’un, Fenerbahçe Başkan Ali Koç’a bu haksızlığı yapmaması lazım. 

 

Uzun lafın kısası, Fenerbahçe’nin 2 Nisan’ı, bu konularda bir beyin fırtınası yapması ve bu buluşmayı toplu görüş alma fırsatı şeklinde değerlendirmesi, her maçına çıkarak mücadeleye çıkması, kesin dileğimdir. 

 

Fenerbahçe lütfen ligden çekilme kartını sonsuza dek kaldırsın. Bu efsane kulübün tarihine bu yakışmaz. Her yerde şampiyonluk, her yerde en önde olmak ve mücadele yakışır. Ona hakkettiği sıfatla, “Dünyanın en büyük spor kulübü” olmak yakışır!

Post Date: 28.03.2024
Share on