Yalan söylemeyelim, böyle bir şizofrenik ortam zor bulunur!

 

-Dolar ve Euro yıldızlara doğru yükselerek Samanyolu’nu zorlarken, devlet ağır bir tasarruf genelgesi yayınlıyor. İyi de hani “itibardan tasarruf olmaz”dı? Yoksa Cumhurbaşkanı da bu konuda tutarlı davranıp elindeki 12 makam uçağının10’unu satışa mı çıkaracak?

 

-Çok değerli dostum Özkan Uğur’u kısa bir süre önce toprağa verdik… Yalnız sanat ortamımız ve MFÖ aşığı halk kitleleri değil, devletin her noktasından taziye mesajları birbirini kovaladı. Özkan hem kişiliği hem geride bıraktıklarıyla tabii ki bu itibarı sonuna kadar hak etse de, devletin sanatçıya gösterdiği hassasiyet ne kadar samimi? Pek çok müzisyenin organizasyonlarını ve festivalleri yasaklayan yine bu devlet yapısı değil mi? Sözgelimi, konseri iptal edilen bir sanatçının,vefatı sonrası sergilenen göklere çıkarma performansı ne kadar tutarlı?

 

- Türkiye Kadın Millî Voleybol Takımımızın muhteşem başarıları ile deliye döndük! Kim bilir kaç evi sonsuz bir mutluluğa boğdu, kaç evde de televizyonlar “evin genç kızlarına kötü örnek oluşturmasın” diye şrangadanakkapatıldı! Çok şaşırdınız değil mi? Kadın bedenine, kadın bağımsızlığına, kadının zekasına ve zarafetine sonsuz bir hasetve kıskançlıkla bakan ve bu bakışını ailesinin üzerine de kara çarşaf olarak örten beyinler yok mu zannediyorsunuz? İran’ın yobaz yönetimleri için Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk ve devrimleri nasıl takip edilmemesi gereken bir karşıdevrim örneğini taşıyorsa; bizim yobazlar açısından da başarılı,çağdaş, beynini ve bedenini iyi kullanan kadınlarımız bir o kadar “kötü” örnek! Evet, voleybol yıldızlarımız bizler için örnek alınacak birer efsaneye dönüştülerse, kadınlara üçüncü sınıf canlı olarak bakanlar açısından nasıl görüldüklerini fazla deşmeyelim... Mesela bazı kadınlar nasıl yaşıyor biliyor musunuz? Buyrun birkaç satır okuyun…

 

Saygı Öztürk “Menzil- Bir Tarikatın İki Yüzü” kitabındanmealen şöyle bahsediyor, “Adıyaman’a giden bir otobüste erkekler önde, kadınlar arkada, aralarında bir perde var… Şeyh’in olduğu alana gittiğinizde ise yine kadınlar ve erkekler ayrı alanlarda bekliyor. Kadınların alanında çoluk çocuk herkes battaniyesini yere serip Şeyh’in sabah namazına giderken geçtiği yolda onu görebilmek için bekliyorlar ancak onu gördüklerinde yüzüne bile bakamıyorlar… Daha da ilginci kafeteryada yemek yedikten sonra kadınlardan birinin gezdirdiği ‘Şeyh’in artıklarını bıraktığı tabaktan’ tüm kadınlar bir parmak alabilmek için yarışıyorlar!”

 

İşte böyle bir mücadeleden bahsediyoruz! Kadınların saç telinin veya teninin görünmemesini onların iffet, kendilerinin namus sigortası haline dönüştürenlerle, toplumsal cinsiyet eşitliğine inananlar arasında büyük bir kapışma var! Voleybol Milli Takım kaptanımız Eda Erdem’in ve yine Akit Gazetesinin hedef tahtasına akıl almaz bir provokasyonla yerleştirdiği Ebrar Karakurt’un verdikleri tokat gibi demeçleri var.

 

Hiçbir zaman tekrarlamaktan bıkmadığım Atatürk’ün bugün en geçerli sözlerini yine hatırlatmakta fayda görüyorum: “Türkiye Şeyhler dervişler meczuplar ülkesi olmayacak. Bizler için en geçerli yol uygarlık tarikatıdır.”Bu cümleyi CHP’nin 12. katına da hatırlatmakta büyük yarar görüyorum… 

 

Önümüzdeki bir ay boyunca futbolda Kadınlar Dünya Kupası’nı seyredeceğiz. Erkekler önyargıyı bırakırlarsa görecekler ki, Erkekler Dünya Kupası maçları kadar zevkli karşılaşmalar olacak! Kadınlar ligi belki henüz o seviyede değil ama eminim basketbolda ve voleybolda elde ettiğimiz büyük başarıların yanına Kadın Futbol Takımlarımızın ve Milli Takımımızın başarıları da peşi sıra gelecek! Sporun ve sanatın yurdun her yerine yayılması, yobazlıkla mücadelede en büyük silahımız! Çünkü bu konuda ben artık günümüz siyasilerinin ne kadar çekingen ve ödün vermeye hazır olduklarını biliyor ve maalesef bu gerçeği birebir yaşıyorum.Sanat, spor, çağdaş yaşam, müzik, aşk, arkadaşlık, sosyal medya… İşte bunlar bizi kurtaracaklar gericilikten ve karanlıktan! 

 

Lütfen kendinizi ailesindeki kadınları oksijensiz bırakmaya kararlı bir adamın evinde yaşayan küçük bir kızın yerine koyun… TV’de kanal değiştirirken gözüne çarpan veya bakkala giderken gazete manşetlerinde gördüğü Zehra Güneş, Ebrar Karakurt, Eda Erdem, Ayşe Begüm Onbaşı, İrem Yaman, Busenaz Sürmeneli, Kübra Dağlı, Buse Naz Çakıroğlu, Sümeyye Boyacı gibi güçlü kadınlara dönüşebilme veya ekranlardan tanıdığı Merve Dizdar, Melek Mosso, Pınar Deniz, Fadik Sevin Atasoy, Birce Akalay, Selda Bağcan, Tuba Büyüküstün gibi ulusal/uluslararası başarılara imza atan bir insan olabilme olasılığı ile yaşadığı“boğulma sendromu” arasında kalan o kız, bu şizofrenik ortamdan nasıl çıkar, nasıl nefes alabilir, nasıl geleceğe hala umutla bakar lütfen bana söyler misiniz?

 

Post Date: 20.07.2023
Share on