“Akademi bir başka bizans’dı, bilinmez; herkes ötekine karşı, ‘kin’e özgü bir duygu beslerdi belki kaynağı kıskançlık da olsa kanımca sanat ortamının bilinmez bir hastalığıdır bu.”
Böyle buyurmuş, Utku Varlık Bey, sevgili Komet’in ardından kaleme aldığı yazıda…
Beni insanlığımdan bu kadar utandıran bir yazıya ömrümde pek az rastladım. Bu yazı, beyfendinin özel sitesinde, Komet’in ölümünden dört gün sonra yayınlanmış. Yani nasıl bir kin varmış ki içinde, ölüm haberini aldıktan sonra oturmuş ve derhal yazıyı döşenmiş. Herhalde sonra da keyifle sağa sola haber vermiştir.
Utku Varlık… birkaç kere rastlaştık, hiçbir zaman yakınlaşmadık sizinle. Sizinle ilgili belleğim pek yok. Kaç yıldır Fransadasınız bilmiyorum, 50? Keşke Komet’in arkasından o utanılası cümleleri kaleme alırken Fransızca “Requiem” (ağıt) yazmayı bilseydiniz. “Raquiem pour un C,” başlığını uygun görmüşsünüz, sanat tarihimize arka kapısından kısa süreliliğine giren bu yüzsüz satırlara. Ne demek istediniz o “C” harfi ile? Bütün yazı kin ve nefret ile karışık, başı sonu belli olmayan bir dedikodu stili ile yazılmış olduğuna göre, buradaki C, olsa olsa “Con” anlamına gelir; “ahmak-aşağılık” gibi tercüme edilebilecek bir kelime. Diğer bir seçenek “cadavre” yani “ceset” olabilir. Ama sizin, sürrealistlerin 1924’de Anatole France‘ın ölümünden sonra kaleme aldıkları yazıya göz kırparak bir kelime oyununa girebileceğinizi pek sanmıyorum. Siz, Fransa’daki bu çıkışın içerdiği kapsama alanı, gerçek cesaret ve özenden de çok uzaklardasınız…
Bizim kültürümüzde, bir vefatın ardından böyle bir saldırı düzenleme alışkanlığı yok, zaten hiçbir zaman da olmasın! Size artık cevap veremeyecek bir insana yapılan suçlamaların hiçbir etik yanı yok. Belki bu yaptığınızla da övünüyorsunuzdur, onu bile beklerim.
Okumaya devam ediyoruz:
“60 yılları Akademi’deydik, sen ve bir kaç kişi serseri Şeneri’in peşinde dolaşıyordun ve bu nedenle sana bir takma isim yapıştırmıştık: Bill Haley ve Kometleri – 50’li yılların ilk rock şarkıcısı - sonuçta bu isim sana yapıştı , ressam ismin oldu bu Gürkan Coşkun, niçin bu gerçek ismini kullanmadın, çünkü o sahte bohemine yakışmayacağı için”
Ne kadar acıklı bir durum… Farz edelim dediğiniz doğru ve gerçekten KOMET lakabı böyle gelmiş. Bu bunca sene nasıl içinizde kalmış ki, çok önemli bir “ifşa” gibi yazmışsınız. Belki de “Komet” isminin bu kadar tarihe mal olmasına bozuldunuz, değil mi? Bu nasıl bir hırs ve kindir böyle! Pes! Bu kadar kötülüğü yıllarca içinizde tutmak sizi hasta etmedi mi? Şimdi de, Komet artık size cevap veremeyeceği için bu kini kustunuz, ne kadar pratik değil mi!? Ama yanıldınız! Sizde eksik olan cesaretin “C”si mi yoksa yazının başlığına koyduğunuz? Yazdığınız cümlelere bakıyorum da, “haddini aşmanın bu seviyesine kaç zamandır denk gelmedin?” diye soruyorum kendi kendime…
Sonra da kelimelerle bir yaşamı karalama operasyonu sürüp gidiyor:
“Düşünemiyorum senin 15 dakika oturup Kitap okuyabileceğini”, “Oradan buradan duyduklarini satmakta harikaydın”, “ 9 sayfalık bu kitabın ön sözünde Akbal, ‘Varoluşculuk Nedir’; kısaca anlatıyordu, adımız gibi biliyorduk o 9 sayfayı okumadığını”, “Bir gün telefon ettim, bir ay sonra bir fuar var, geliyorum seni orada döveceğim...Telefonumdan On dakika sonra her yerden telefonlar: utku yapma, isteyerek yapmamış, yemin etti, sen anlayışlı adamsın, sanatçılar arasında böyle şeyler olur! İçlerinde çok iyi dostlarım da vardı, sesimi çıkartmadım”
Sonra ne oluyor biliyor musunuz? Kanıtsız ayaküstü sataşmaların seviyesi düştükçe düşüyor… Beyefendi, burslardan giriyor Komet’in babasından çıkıyor, ressamların Komet’in açılışlarına gitmediği gibi bir yalandan devam edip ölümünün ardından “son yolculuğunda yoluna ışık serpenlerin onu gerektiği kadar tanımayanlar olduğu” safsatasına kadar her türlü küçüklüğe tevessül edip ardından Galata’da sözde karşılaşmalarının zavallı bir tasvirinden eşi Zeynep’in korkunç intiharına kadar burada alıntılamaktan bile imtina edeceğim şekilde sürdürüyor hırıltılı kusmalarını…
En acı noktası: Türk sanatçılar olarak zaten devletin bizleri yok saydığı, koleksiyonerlerin her zaman etik tavır göstermedikleri, uluslararası ortamda en haksız rekabetlerle karşı karşıya kaldığımız bu dönemlerde bir de birbirimize akılalmaz ihanetleri yaparsak, vay ki vay halimize!
Düşünüyorum da hangisi daha iyi, bu alçak seviyelerde kendini yerle bir ettikten sonra nefes almaya devam etmek mi, yoksa Komet gibi şerefinle, güzelliklerinle, efsanenle sonsuzluğa geçiş yapmış olmak mı…
Rahat uyu Kometçim…