AKP, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı için bir logo hazırlamış; “Türkiye Yüzyılı” sloganını taşıyan şatafatlı bir logo… CNN Türk’te bu logo hakkında neler düşündüğümü sordular. Öncelikle, sevgili Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılını müjdelemekten ziyade, Cumhurbaşkanlığı forsunu ve Saray’ı düşündürdüğünü söyledim. Sonra da AKP’nin geçtiğimiz hafta, kendi grup başkan vekilinin çıkışı yüzünden nasıl zor durumda kaldığını gündeme taşıdım. Ne demişti felsefi ve bilgiç edalarla Mahir Ünal?

“Tarihteki en sert kültürel devrim Türkiye’de yaşanmıştır. Mesela Fransız Devrimi her şeyi yıkmıştır ama lügata dokunmamıştır. Yine en sert devrimlerden bir tanesi Mao’nun Çin Kültür Devrimi’dir. Lügata dokunmamıştır. Ama maalesef bir kültür devrimi olarak Cumhuriyet; bizim lügatımızı, alfabemizi, dilimizi hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir.”

Sorun ortada: AKP istediği logoyu hazırlasın, hiçbir samimiyet göremiyorum. Mahir Ünal bu demeci verdikten sonra Sayın Erdoğan veya AKP’nin diğer önemli kurmayları kalkıp ‘Sen nasıl bunları söylersin? Cumhuriyet bizim en yüce değerimizdir’ gibi cümlelerle kendisine itiraz ettiler mi? Maalesef hayır! Dolayısıyla bu logonun anlattığı iddia edilen alt metinler bana pek samimi gelmiyor. AKP’den, Ömer Çelik’in sosyal medya Cumhuriyet övgüsü dışında tık çıkmadı ama ortağı MHP’nin lideri Devlet Bahçeli açtı ağzını yumdu gözünü, fakat o da  AKP’den hiç kimsenin adını anmadan:

Haber şöyle: “MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, dün TBMM'de partisinin grup toplantısında konuştu. Bahçeli, geçen hafta Kahramanmaraş'ta harf devrimini hedef alan yorumları nedeniyle AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal'a tepki gösterdi. ‘Cumhuriyet şerefli geçmişimizin bir antitezi değildir’ diyen Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘Cumhuriyet’in Türk kültürüne, Türk diline, düşünme setlerimize zarar verdiğini iddia edenler talihsiz, tarifsiz ve temelsiz bir yanlışın pençesindedir. Önyargıların hükmüyle, ideolojik katılıklarla Cumhuriyet’in anlaşılması ve anlatılması mümkün değildir. Bugünkü Türkçemizle düşünce oluşturamayacağımızı söylemek gerçekleri çarpıtmaktır, nesnel gelişmelere aykırıdır, dilimizi karalamaktır, nihayetinde özgüven eksikliğidir.

Ama tabii Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi %99,9 ihtimalle Bahçeli bu geçici gürlemesiyle kendi arka bahçesinin Cumhuriyetçi kesimini teskin ettikten sonra, hiçbir şey olmamış gibi iktidar ortaklığına aynen devam edecek!

Kitle partileri, özellikle Türkiye gibi kaygan zeminli bir ülkede, her üyenin her demecini, her yazısını kontrol edemez. Ama konu grup başkanvekilleri olduğu zaman, bu herhangi bir milletvekilinin yapabileceği patavatsızlıkların çok üstüne çıkar. Mesela CHP’li Sezgin Tanrıkulu’nun, dün gözaltına alınan Şebnem Korur Fincancı’nın şüphe ve imalarına değinerek Türk Ordusu’nun kimyasal silah kullanıp kullanmadığı ile ilgili sarfettiği sözler partide büyük rahatsızlık yaratırken, Parti Sözcüsü Faik Öztrak, CHP adına konuya anında müdahale etti ve aynı şekilde Elazığ Milletvekili Gürsel Erol ve Ordu Milletvekili Seyit Torun da ağır bir şekilde bu iddiaları eleştirdiler.

Ama AKP’nin böyle refleksleri yok. Mesela Ömer Çelik herhalde sosyal medyadan karşıt görüşler paylaşmanın yeterli olacağına inandı. Sayın Erdoğan’dan da henüz bir şey duymadık.

AKP’NİN CUMHURİYET’E BAKIŞI

Öncelikle, 23 Nisan, 30 Ağustos, 29 Ekim, 10 Kasım gibi Cumhuriyetimizin temel taşlarını oluşturan bayramlar ve anma günlerinde, AKP’nin atadığı valilerin, kaymakamların veya o kentin seçilmiş AKP’li belediye başkanlarının bu kutlamalar konusunda hep bir çeşit perdeleme yani arıza çıkarabildiğini gördük. Anıtkabir kritik tarihlerde bakıma alınabildiğini gördük, mesela Lozan Barış Bayramı’nda! Atatürkçü dernekler ve meslek odalarının bu il veya ilçelerin Atatürk Anıtı’na çelenk bırakmasını veya saygı duruşunda bulunmasını yasaklayanlar, buna engel olmaya çalışanlar, olmadık bahaneler uyduranlar…. Bu tarihi günlerde ne hikmetse hep “grip olan” devlet büyükleri gördük. Milli mücadele döneminde gerici isyanlara destek veren, Kuva-yi Milliye’ye düşman Teali-i İslam Cemiyeti’nin yöneticisi İskilipli Atıf Hoca’nın mezarı başında ölümünün 95. yılında devlet erkanı ile anma törenleri gördük... Hem de geçen yıl! 30 Ağustos veya Çanakkale hutbelerinde Atatürk’ün adını ağzına almamaya yeminli imamlar ve Diyanet İşleri Başkanları’nı maalesef seyretmekle yetinen devletin zirvesini, başbakanları, bakanları, yüksek bürokratları gördük. Devrim Şehidi Kubilay’ın anma törenine katılmayan AKP valisi gördük. Cumhuriyet’in en somut ve doğrudan kazanımı laiklik ilkesinin “anayasada olmaması” temennisini her fırsatta dile getiren ve sürekli yıldızı parlatılmaya çalışılan, her gün reklamı yapılan Ayasofya Camisi Baş İmamları gördük! Cumhuriyetimizi kuran büyük önderden ve onun en yakın silah ve siyaset arkadaşından, iktidarın zirvesinin “iki ayyaş” şeklinde söz ettiğini duyduk, duyduklarımıza inanamadık. 88 yıldır okunan Andımızın, Türk okullarından kaldırıldığını ve bu uygulamanın tarihe gömüldüğünü gördük. GÖRDÜK DE GÖRDÜK, GÖRDÜKOĞLU GÖRDÜK! Son çeyrek asrın ulusal veya yerel basını örneklerle dolu… Siz benden çok daha iyi biliyorsunuz ki, bırakın bir makaleyi, ciltlerce kitabı dolduracak kadar benzer malzeme var!

Dolayısıyla, ne Mahir Ünal ne de onun hala grup başkanvekilliğine devam ediyor olması beni şaşırtmıyor. Beni ilgilendiren soru, Cumhuriyet’in 100. yılı başlayınca bunu ağzından düşürmeyecek olan AKP’liler arasından kaçı gerçekten samimiyetle bu duyguları hissediyorlar ve yoğun olarak paylaşmak istiyorlar, işte ben gerçekten bunu çoook merak ediyorum!

Post Date: 27.10.2022
Share on