Amerika Açık finalinden önce heyecan verici tek bir gerçek vardı: İki finalistten kazanan, hem yeni bir slam şampiyonu olarak ortaya çıkacak, hem de teniste dünya bir numara koltuğuna oturacaktı. Ki, bunların ikisi de ayrı ayrı büyük olaylardı. İki genç adama aynı zamanda böyle bir çifte fırsat sunulması, dünyada ilk defa yaşanıyordu.

Toparlarsak, Federer aslında tenisi bırakmıştı ama kitlelerinin bundan haberi yoktu. Nadal birkaç yıl daha sahnede kalabilirdi ama artık adaleleri saz çalıyordu. Djokovic aşı krizlerini aştığı anlarda hala turnualara giriyordu ama kendi iç dünyası gittikçe karmaşık hale geliyordu. Murray ve Wavrinka bir var bir yoktu ve çoğu zamanda yoklardı. Yani Zverev, Tsitsipas, henüz bir slam kazanamadan, Amerika Açık artık onlardan da genç kuşağın yeni bir şampiyon çıkaracağını dünyaya müjdeliyordu! Aynen 2020’de Thiem’in Zverev’i yine New York’ta yendiği maç gibi, bu final de yeni dünyadan taze bir şampiyon getirecekti.

Sonuçta, toplanacak parsa daha da büyüktü, çünkü bir de zirve koltuğu eklenmişti şampiyonluk kupasına…

 

MAÇIN AKIŞI

İlk iki oyunda her iki raket de ikişer servis kırma puanı kurtararak kendi servislerini korudular. Ama üçüncü oyunda hem şans Alcaraz’dan yanaydı, hem de Ruud gereksiz hatalar yaptı ve servisini kaybetti. Daha sonra setin içinde finalistler servislerini nispeten kolayca koruyarak ilerlediler.

Dikkat çeken bir nokta, Alcaraz’ın geride puanları güzel “inşa edip” fileye çıkarak puanları bitirebilmesiydi. Alcaraz 5/4’de set için servis attı. Güzel voleler ve servislere Ruud’un rötur hataları eklenince, İspanyol tenisçi servisini sıfıra karşı korumayı başardı ve ilk seti 6/4 ile cebe attı.

İkinci sette 3/2’ye kadar her iki tenisçi de servislerini yine alarak geldiler. Oyunun genel akışında maçı kontrol ettiği havasını daha çok veren Alcaraz’dı. Gerek fileye çıkışları gerek maçın hızını belirleyen kendisiydi. Ama ne var ki 3/2 gerideyken gene aynı akış havasında kendi servisinde 30/0 ileri geçen Alcaraz, Ruud’un risk alıp fileye çıkışları ve kendi bazı beklenilmedik hatalarından servisini kaybetti ve skor Norveçli’nin lehine 4/2’ye geldi, Ruud servisini de kazanarak birden 5/2’yi buldu. Kendi servisinde Alcaraz, servisini kazanacak gibi görünürken, oyunu bitiremeyince, Ruud ikinci set topunda gelen fırsatı kaçırmadı: Alcaraz bu sette sıkça yaptığı hatalardan birini tekrarlayıp, sözde kısa topunu uzun atınca, Norveçli güzel bir backhandin ardından basit bir smaçla seti bitirerek beklenilmedik bir hızda setlere denge getirmeyi başardı.

 

EN KRİTİK SETİN AKIŞI VE TİE BREAK

Üçüncü setin ilk oyununda Ruud üst üste backhand hataları yapınca, Alcaraz 0/40’ı buldu. İki servis kırma puanını kurtarmasına rağmen, üçüncüde Norveçli, rakibinin forhandle attığı kısa topuna yetişemeyince break erken geldi. Servisini de kazanan Alcaraz 2/0’ı buldu. Ruud rakibinin nefis bir spin lopu ve kendi basit hatalarıyla yine servisini kırdırma riski yaşadı ama ne de olsa servisine tutunmayı başardı. Alcaraz kendi servisinde 15/40 geriye düşünce alarm zilleri çaldı. İlkinde servis vole yaparak puanı kazandıysa da, ardından basit bir backhand hatasıyla servisini bu sefer kaybetti. Ruud bu seriye kendi servisini de zorlanmadan ekleyerek 3/2’yi buldu. Alcaraz zorlanmadan kendi servisini aldı ve eşitlik geldi. 6/5’e kadar, her iki oyuncu da servislerini aldı ve sıra tie break öncesi Alcaraz’ın atacağı son servis oyununa geldi. 30/30’da Ruud’un uzun paralel forehand’i set topu getirdi kendisine. Maçın bir kırılma anıydı. Ancak Alcazar servisten sonra fileye gelerek forehand voleyle bu topu kurtardı. Sayılar gidip geldikten sonra, Ruud harika bir forehand kruaze ile yeni bir ölüm fermanı çıkardı rakibine. Alcaraz cesaretle yine servisten sonra voleye gelerek bu set puanını da kurtardı. Ardından bu cesur çıkışları kağıt üzerinde pek anlatılamaz muhteşem loplu-smaçlı-kısa toplu sayıyı getirdi ve iş tie break’e uzadı. Normalde Ruud’un tie break kazanma yüzdeleri daha iyi görünüyordu. Zaten Norveçli oyuncu ilk puanı da kendi servisinde aldı ve 1-0 öne geçti. Ama o da ne? O andan sonra Alcaraz hiçbir hata yapmazken, Ruud birden Fransızların deyimiyle bahçeyi sular gibi her topu auta atmaya başladı. Alcaraz bu hayati tie break’i 7/1 kazanarak setlerde 2/1 öne geçti.

Dördüncü setin girişinde Alcaraz servisinde zorlandı ve kendini 0/30’da buldu ancak bu durumdan çıkmayı bildi. Bu maçın önemli bir dönemeciydi. 3/2’ye kadar herkes servisini kazanarak ilerledi maçta yine. O noktada Alcazar Ruud’un oyununu agresif oyunuyla bozarak servis kırmayı yine başardı. Fakat bir sonraki oyunda skor tabelası yine 0/30’u gösteriyordu. Alcazar iki müthiş forehand ve iki ace’le bu büyük yükü yine üstünden atmayı başardı. 5/3’te servis sırası yine kendisine geldiğinde bu sefer 30/0’ı bulan Alcaraz’dı, ama bir sonraki puanda basit bir smaçı fileye takarak “acaba?” dedirtti! Arada kaybettiği bir puan daha oldu ama iki müthiş ace servis Alcaraz’a hem şampiyonluğu, hem de “Dünya 1 Numara” sıfatını getirdi, eline teslim etti! Hem de 2,6 milyon dolarlık bir çek ile birlikte!

 

MEDYA ABARTILARI: ALCAZAR EN GENÇ SLAM ŞAMPİYONU DEĞİL!

Bu arada, televizyonlarda büyük bir bilgi kirliliği yaşandı ve Alcaraz’ın hangi en genç Slam Şampiyonu olduğu konusu masaya yatırılırken her türlü saçma bilgi ortaya saçıldı. Halbuki en genç slam şampiyonu, tartışma götürmez şekilde Fransa Açık turnuasını 1989’da 17 yaş-3 ay ve 20 günken İsveçli Edberg’i yenerek kazanan Amerikalı Michael Chang’in rekoruydu. Ondan önceki rekor da, yine aynı turnuayı 17 yaş ve 9 aylıkken kazanan Mats Wilander’in rekoruydu. Amerika Açık turnuasını en genç kazanan ise Amerikalı Pete Sampras’tı. O da 19 yaş ve 29 günlükken finalde Agassi’yi 1990’da yenerek kazanmıştı bu kupayı. Halbuki her kafadan her ses çıktı… Nadallar, Sampraslar, Agassiler uçuştu... Alcaraz ne en genç slam şampiyonu olmuştu, ne de en genç Amerika Açık şampiyonu. Birçok ilke imza atmıştı ama aralarında bu sıfatlar da yoktu, abartmaya gerek yok!

 

ARALARINDAKİ FARK NEYDİ?

Kaybedene yazık olacaktı ama ben bu maçı taraf olarak seyrettim. Alcaraz’ın bu sıfatları daha çok hak ettiğine inanmıştım. Yaratıcı vuruş alternatiflerini ve saha içi stratejileri her saniye gözden geçirip sahaya yansıtma peşinde olduğu aşikardı. Maçı da kazanmasını sağlayan, rakibinden daha çok sorumluluk alması, riske girmesi, daha sık file maceralarına yeltenmesi ve herhalde günün sonunda bu başarıyı yakalama hırsının bir veya birkaç tık daha üstte olmasıydı. Bu farklı vücut dillerinden de okunabiliyordu. Maçın en ilginç anlarından birinde, Alcaraz’ın kısa topuna Ruud son saniyede yetişip bir lop attı. Alcaraz fileden geriye koştu ama bir yandan da “top ikiledi, niye hala puan devam ediyor ki?” havasında mimikler yapıyordu. Zaten Ruud da aynı şeyi düşünüyor gibi filede durdu ve hakeme topun ikilediğini kendi söyledi. Halbuki puanı tekrar seyrettiğimizde topun ikilediğinin net anlaşılamadığını hatta birçok izleyiciye göre de ikilememiş olduğu fark ediliyordu. İki sporcunun o ana olan reaksiyonlarının farkı, aslında maça da yayılmıştı. İki sporcu da centilmendi ve kazanmak için oynuyordu ama İspanyol raket kesinlikle kupayı gönlünde ve kafasında daha büyük bir hırsla sahiplenmişti. Kim bilir bu belki İskandinav ve Akdeniz halet-i ruhiyelerinin farkıydı…

 

Bakalım bu sorumluluklar omuzuna bindikten sonra önümüzdeki aylarda nasıl oynamaya devam edecek, esas soru bu! Bir slam kazanmakla Nadal, Federer veya Djokovic olmak arasında çok fark var; bu üç tenisçinin yakında terk edecekleri alanı doldurmak isteyen en az 15 genç tenisçi var. Alcaraz onların en önemlilerinden biri ama yalnız biri. Allah herkese kolaylık versin, çok keyifli ama bir o kadar kalp hastaları için tehlikeli yoğun tenis

Ü,günleri ve heyecanları bizi bekliyor önümüzdeki aylarda…   

Post Date: 12.09.2022
Share on