Haber bize Örsan Öymen’den geldi. Aslında 4 saat önce Küba’dan telefonuma mesaj gelmiş, ama görmemişim… Che’nin büyük oğlu, yakın dostum Camilo Guevara March, eşi Rosa’nın ülkesi Venezuela’nın başkenti Caracas’ta bir pıhtı atması sonucunda kalpten ölmüş... Hissettiğim derin acıyı tarif etmem çok zor…

Camilo’nun adı Küba tarihinden geliyor. 1956’da Fidel Castro’nun önderliğinde, 82 devrimci Küba’yı fethetme gibi mucizevi bir planla adaya hareket ettiklerinde, Granma’da Arjantinli Ernesto Guevara ve 1958’de “Comandante” statüsüne yükselecek diğer bir efsanevi isim, Camilo Cienfuegos vardı. Karaya ayak bastıkları an açılan yaylım ateşinde 70 devrimci can verdi. Diktatör Batista onları ölüm mangalarıyla karşılamıştı. İki yılı aşkın gerilla savaşı vererek bu efsanevi mücadeleyi kazanan Fidel ve arkadaşları 1 Ocak 1959’da adayı fethettiler.

10 ay sonra, 28 Ekim 1959 günü, Comandante Camilo Cienfuegos, Camaguey şehrinden Havana’ya bir Cesna 310 uçağında yola çıktı. Bir daha kendisinden hiçbir haber alınamadı. Che, ilk oğlunun adını Camilo koydu. İki gün önce, 20 Mayıs 1962 doğumlu o çocuğu kaybettik…

Camilo’nun babasının ölümünü öğrendiğimde ise, yıl 1967’ydi. Öğle haberlerinde TRT’den acı haberi duyduğumda, kulaklarıma inanamamış, daha önce ortada dolaşan palavra CIA haberlerden biri olmasını temenni etmiştim. Ama kahrolası haber çok kesin bir dille aktarılıyordu. Yalnız 10 yaşındaydım, ama babam CHP'nin sol politikalarına yön veren Dr. Suphi Baykam'dı.

Sonuçta haber doğru çıktı; detayları öğrendikçe daha da kahrolduk. TİP Milletvekili Sadun Aren’in oğlu, mahalle arkadaşım, Haldun Aren de çok üzülmüştü.

Yıllar geçtikçe Küba devrimi ve Che hakkında çok okudum, çok öğrendim. 1999’da Havana’da Devrim Müzesi’nde “Küba Devrimi’nin 40. Yılı ve Che Guevara” başlıklı bir sergi açtım. Che’nin kızı, bazı silah arkadaşları ve meşhur Latin Amerika motosiklet turunu beraber yaptığı bir başka efsanevi isim, Alberto Granado gelmişti açılışa; onunla da büyük bir röportaj yaptım.

2015’te, Küba’ya ikinci gidişimde tanıştım Camilo ile... Asistanı Luis Mario Guell, kendisinin Tabu isimli bir sergi projesinden bahsetmişti. Camilo, beni önce nazik fakat gayet sakin karşıladı. Kim olduğumu öğrendikçe, Piramid Sanat’ın geçmişini duydukça, neler yaptığımızı anladıkça giderek kendi düşüncelerini ve projesini daha içerikli anlatmaya başladı. Luis ile yaptığımız neredeyse 1,5 yıllık hazırlık ve yazışma sonucu bu zor sergiyi İstanbul’da hazırlayabildik. Luis sağolsun, İstanbul’a gelip Piramid’in direktörü Öykü Eras’la enstalasyon projelerini hayata geçirdi. Camilo ve Rosa, İstanbul’da iki hafta kaldılar. Halkla sohbet buluşması, basın toplantısı, röportajlar birbirini takip etti. Camilo aslında ilgi karşısında çok çekingen davranan ve hemen kaçmak isteyen bir yapıya sahipti ama hep sükunetle ve sabırla hareket etti. Che’nin oğlu olarak değil, sanatıyla anılmak istiyordu ama doğal akışta bu tabii mümkün olamıyordu. 3-4 günde sokakta yürüyemeyecek hale geldi. Ne kadar mutlu iki haftalık bir süreçti bu! Onunla tanışan yüzlerce İstanbullu ne demek istediğimi çok iyi biliyorlar. Taksim’de Piramid Sanat’taki o muhteşem açılışa binlerce insan katıldı. Aralarında Deniz Gezmiş’in abisi ve kardeşi de vardı, Bora ve rahmetli Hamdi. Che ve Deniz Gezmiş, onlardan 17 sene önce, Devrim Müzesi’nde açtığım sergide zaten yan yana sergilenmiş, “tanışmışlardı”… Camilo ile 3-4 saat süren bir röportaj yaptım. İyi ki de yapmışım! Birkaç sene içinde çıkacak yeni Che kitabımda yer alacak...

Babasının soyadını çok iyi taşıyan, son derece mükemmel, derin ve güzel bir insanı kaybettik. Ruhu şad olsun… Değerli dostum, sonsuza dek Türk devrimcilerinin de kardeşi ve Piramid Sanat’ın en çok gurur duyduğu sanatçılarından biri olarak kalacak.

Post Date: 01.09.2022
Share on