Kötü günler yaşıyoruz. Gezi’nin masum ve idealist emellerinin kriminalize edilmeye çalışılması vicdanımı yaralıyor. 18 yıl alan Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi ve ağırlaştırılmış müebbet alan Osman Kavala’nın suçunun tam olarak ne olduğunu kimse anlamadı. Bu karalamayı kabullenmek mümkün değil. Bir hukuk devleti bu kararlarla yaşayamaz! Kavala önce Gezi davasından beraat etti; bu sefer aleyhine bir casusluk davası yaratıldı. Neyse ki bundan da beraat etti ama bu sefer aklandığı Gezi davası yeniden ısıtılıp onu ağırlaştırılmış müebbete mahkum eden akıl almaz bir hükmü doğurdu. Bu kadar kısa zaman aralığında aynı davanın beraat ve ağırlaştırılmış müebbetle sonuca bağlanabilmesini anlamak na-mümkün! Anladığım tek şey şu: “Benim suyumu bulandırıyorsun, ben nasıl olsa seni içerde tutmak için bir sebep bulurum.”
BU CEZAYI NE ÜLKE, NE YURTDIŞI ANLAR
Hümanist bağlamda “müebbet” ters gelebilse de, gerekli koşullarda bu elbette ki gerekli bir ceza. Çünkü terör örgütü liderleri var, dini kullanan örgütler var, ırkçı alçak örgütler var. Binlerce gencin savaş meydanlarında hiç uğruna ölmesi ya da malul olmasına neden olan siyasetin kirli yüzleri veya uyuşturucu baronları, kaçak silah tüccarları var. Dünyayı kitlesel anlamda kirletenlerin listesini uzatmak mümkün ve bu profillerin her birine bu dozda cezalar verebilirsiniz. Ama kültürel konservasyon kisvesi altında ranttan öteye gitmeyen bu Topçu Kışlası projesi Gezi Parkı’na yapılmasın, yeşil alanlar korunsun, ağaçlar kesilmesin, kentin en önemli noktasının ruhu katledilmesin diyen mimarlara, avukatlara, aktivistlere ya da iş insanlarına, ağırlaştırılmış müebbet veya 18 yıl hapis veremezsiniz! Verirseniz sadece bu toplumun vicdanında değil yurtdışında da korkunç bir rahatsızlık yaratırsınız. Sonra da kalkıp “Bu tepkiler dış odakların komplosu” diyemezsiniz! Biliyorsunuz, her konu için “Amerika veya Batı ne diyorsa tersi doğrudur” diyenler var.
Bunlardan biri Doğu Perinçek. Buna rağmen konu ile ilgili açıklaması da son derece ibretlik: “Gezi eylemlerinde biz de varız. Hadi güçleri yetiyorsa gelsinler benim de yakama yapışsınlar. Gezi, hükümete karşı bir protesto eylemidir. Biz orda ‘hükümet istifa’ dedik. Hatta Kavala’lar ‘hükümet istifa’ fikrine katılmıyorlardı” diyor. Abdullah Gül de kararı “Utanç verici yargılama, Türkiye büyük kötülük” olarak niteliyor… Bunları söyleyen AKP’nin ana iki kurucusundan biri.
Gezi gibi hepimizin coşkuyla içinde yer aldığı, milyonlarınca insanın katıldığı, spontan, barışçı, pasifist ve kitlesel bir eylemin, 8 kişiye mal edilemeyeceğini anlamamış görünenler, belli ki o günlerde yaşananları hiç analiz edememişler. İnsan bu kadar mı sosyolojik gerçeklere, demokrasi arayışlarına gözlerini kapar? Böylesine sağlıklı toplumsal bir refleksi bu kadar mı şeytanlaştırır?
Üç hakimden birinin, Kürşad Bektaş’ın kararla ilgili net itirazları ortada: “Dinlemeler hukuksuz, zaten dosyada bunları destekleyecek kuşkudan uzak somut inandırıcı delil yok.”
Sözde tarafsız Cumhurbaşkanı’nın aynı zamanda AKP Başkanı olduğu ve muhalefete karşı en sert söylemleri götürdüğü ülkemizde, bu cezada en ısrarcı kişi olan mahkeme başkanı Murat Bircan’ın AKP’den milletvekili adayı olduğunu da biliyoruz. Bakın işte hiç olmazsa bu açıdan tutarlı bir tarafımız varmış!
Ama bunun da ötesi var! İsmail Saymaz ve Özgür Özel’in şu ana kadar yalanlanmamış iddialarına göre Murat Bircan’ın eşi FETÖ’den hapis yatmış ve itirafçı oldup 160 kişinin adını vermiş.
AKP, Gezi kararının bağımsız yargının işi olduğunu söylediyse de ne Türkiye’de ne dünyada buna inanan kimse yok! Gezi hakkında nasıl kin kustuklarını yıllardır izliyoruz. İşin komiği sürekli olarak kendi kendilerine oy kaybettiriyorlar!
Yanlış hesap Bağdat’tan döner, dönecek! İktidar, sanki seçimleri kaybetmek için her şeyi yapıyor. Şu anda bize düşen önemli bir görev var: Seçimlerin yapılmaması için ortaya atılan yemleri görmemek, bu basit tuzaklara düşmemek…
Türkiye’nin en onurlu kadınlarından Mücella Yapıcı’nın daha önce Taksim Dayanışması üyeleriyle beraber maruz kaldığı çıplak arama işkencesini, mahkemede kendi ağzından canlı olarak dinlemiştim… 18 yıla mahkum edildiği son duruşmada, aynı vakur tavırla yaptığı açıklamayı, buradan da tarihe kazımak istiyorum: “Son sözüm olduğunu düşünmüyorum. Hiçbir zaman şiddetten yana olmadım. Toplum yararına mesleğimi onurla yürüttüm. Hırsızlık, uğursuzluk, yolsuzluk yapmadım. Yaşamımdan onur duydum. Aynı onuru benim yaşıma gelince sizin de yaşamınızı umuyorum."