Sayın Kılıçdaroğlu,

Türkiye’nin gündemi İmamoğlu hakkında “bir devlet projesi olan Kanal İstanbul’a karşı çıktığı için” açılan soruşturma ile çalkalanıyor. Erdoğan’ın “demokrasi ve hukuk reformu hazırlıyoruz” sözleri merkez medyada bir heyecan kıvılcımı yarattıktan hemen sonra geldi bu bahtsız gelişme! Buna siz ve CHP’nin değerli sözcüleri de tepki verdiniz, bizler de, sevgili halkımız da! Çünkü artık kanunların çelişkili ve çifte standartlı kullanılmasından bıktık. Her birimiz, ne pahasına olursa olsun laik demokratik bir hukuk devletinde herkesin eşit muamele gördüğü ve insanların aidiyetlerine göre cezalandırılmadığı şeffaf bir toplum istiyoruz! Bunu siz de çok iyi biliyorsunuz, zaten AKP yönetimine her salı günü verdiğiniz tepkilerden bunu izlemek mümkün! AKP’nin nev-i şahsına münhasır demokrasi anlayışı ile Kanal İstanbul’a karşı çıkmak, sanki vatana ihanetle eş tutulmuş ki, seçilmiş bir belediye başkanı, milyonlarca insanın görüşleri doğrultusunda panolardan fikrini beyan ettiği zaman, bu hukuki bir durum yaratabiliyor… muş! Tabi yurtdışında hele maazallah bir batı demokrasisinde bu haber duyulsa, yüksek demokrasimizin ne ifade ettiğini anlayabilen tek kişi çıkmayabilir!  

Sayın Kılıçdaroğlu, biliyorsunuz ki toplum, iktidara yaptığınız eleştirileri kendi cephenizde, yani partiniz için de uyguluyorsanız size hak verir ve ancak o zaman inandırıcı olursunuz. Halk, şeffaflık ve düz çizgileri sever. Türkiye şayet bir iktidardan kurtulmak istiyorsa, (aman genel yayın yönetmenim iyice araştırsın, iktidarı eleştirmek de artık devlet suçu sayılıyor mu?) o iktidarın alternatifinin farklı değerlere samimi olarak sarılan bir anlayışla özdeşleşmesi lazım.

Ben burada konuyu yine CHP’nin anti-demokratik şekilde, her görev için aday seçme yöntemlerini gündeme getirmeyeceğim, ileride bakarız! Benim konum, kamuoyunun gözünde bize korkunç zarar veren o mantık dışı ve CHP’nin demokrasi anlayışına hiç yakışmayan “CNN’e çıkma yasağı”. Bundan söz etmek bile abes kaçıyor, 21. yüzyılda… Bir yandan dünyanın köktendinci ve faşizme kayan karanlık yüzü ile uğraş, bir yandan kendi ülkenin sosyal demokrat partisi, mantık dışı ifade özgürlüğü yasaklarını kendi üyelerine dayatsın! Hem de bu kabul edilmez çelişkiyi uygulamak için ekran ve insan seçerek! (Mesela iktidar karşıtlarını hiç çıkarmayan NTV, partiyi sanki hiç ilgilendirmiyor) Birçok isim o ekrana çıktıkları için ceza alırken, başkaları, dokunulmazlıkları varmış gibi rahatlıkla istedikleri programa katılıp istediklerini söylüyorlar! Sayın Kılıçdaroğlu, burada bu isimleri sayıp rahatsızlık yaratmayalım! Ama inanın, geçen hafta Muharrem İnce’nin de Ahmet Hakan’ın programına çıkıp haklı olarak bu anlamsız yasağın zaten uygulanamazlığını deşifre edişini keyifle izledim!

Bu çelişkili durumlar hakkında 18 Eylül tarihinde Yüksek Disiplin Kurulu Başkanı Sayın Uğur Bayraktutan’a bir resmi evrak yolladım. Daha sonra bir sohbette kendisinden öğrendim ki Yüksek Disiplin Kurulu hiç kimseyi kendi kararıyla gündemine almıyor, ancak MYK, bir ismi bu kurula sevk edebiliyor. Lafı uzatmak istemiyorum sayın Kılıçdaroğlu, Artık kamuoyu önünde CHP’yi haksız yere yıpratan bu çağdışı, ancak “sözde” ve keyfi şekilde uygulanan yasağın fiili olarak lağvedildiğini, duyurun, sayfayı kapatın.

ERCAN KARAKAŞ VE ARKADAŞLARINA GÜVENMEK…

Maalesef 1990’larda Aydınlık’ta yazdığım yıllarda, beraber demokrasi mücadelesi verdiğimiz bir arkadaş, büyük bir hata yapmış ve Ercan Karakaş, Erol Kızılelma, Aydın Cıngı ve Tülay Ateş’in isimlerini “FETÖ’nün solcuları” isimli bir kitapta geçirmiş. Hem de “Abant müdavimliği” gibi bir sıfatı kendilerine yakıştırarak! Şanssızlık ötesi bir hata! Bu isimler arasında yıllardır en yakın olduğum siyasetçi arkadaşlarımdan biri var, Ercan Karakaş! Gerek Kültür Bakanlığı dönemi, gerek parti içi demokrasi için beraberce mücadele ettiğimiz uzun yıllar, gerek SODEV’de izlediğim uzun yıllara yayılan ve siyasete sol renkler kazandıran çıkışları, her biri gerçekten her zaman kendisine güvenmemi ve saygı duymamı sağladı. Her daim sanatçıların yanında yer alması, desteklerini her zaman sürdürmesi, sevgili Ercan Karakaş’ı gözümde her zaman yakın bir arkadaş olmanın ötesinde, en saygın noktalara taşıdı. Erol Kızılelma ve Aydın Cıngı ise yine aynı hat üzerinde, en sağlam demokratik kitle örgütü üyeleri olarak her zaman bana güven verdiler ve ister çevre için ister basın özgürlüğü ister hapishanelerdeki tutukluların insan hakları için sayısız buluşmada beraber yer aldık!

Onlar hakkında çeşitli yanlış bilgi ve izlenimleri kontrol etmeden kullanan arkadaşlara sesleniyorum: Hiçbirimiz santimine kadar aynı çizgide olmaya mecbur değiliz; hiçbirimiz solun her zerresinde sosyal demokrasiye veya Atatürk’e veya sosyalizme eşit uzaklıkta zaten olamayız. Lütfen birbirimizi bu kadar kolay harcamayalım: “FETÖ” çok ağır bir itham! Karakaş ve arkadaşları, her zaman gerek sol çizgide, gerek sivil toplum buluşmalarında, sol siyaset ve demokrasi arayışında en güvenilir isimler olmuşlardır.

SAYIN FAHRETTİN KOCA, BU KOCA ÇELİŞKİLERİN FARKINDA MISINIZ?

Sayın Bakan emin olun, evvelsi gün yeni önlemler paketi açıklandığında hiç kimse ne olduğunu anlamadı ve sosyal medya 1001 tane espri ile çalkalandı, herhalde farkındasınız. İnsanlar artık “yeter kapanacaksak kapanalım, açılacaksak açılalım, öleceksek ölelim” diye adeta haykırıp yürüyüşe geçecekler! Umarım farkındasınız, önlemler paketinin ne anlama geldiğini anlamak için sanki matematik ve hukuk profesörü olmak lazım!

65 yaş için ayrı bir yasağın anlamı yok. Türkiye’de bu olay o kadar yanlış sunuldu ki, sanki bir yaşlı sokağa çıktığı zaman herkesi öldürme ihtimali varmış gibi kötü bakışların hedefi oluyor! Halbuki yapılması gereken şey, bu kararı değerli yaşlı vatandaşlarımıza bırakmak! Belki gençlerden daha iyi korunuyorlar! Neden bu şekilde dışlansınlar? Zaten “yaşlı” ne demek? Benim gibi 90 dakika top oynayan, daha ileri yaşlarda, 70 yaş civarı birçok arkadaşım var. Aynen 50 yaşında olduğu halde merdiven çıkamayan arkadaşlarım olduğu gibi... Kararı her birey kendi alır, ya da yasaklar herkesedir!

Bu arada devlet maalesef şu açıdan hiçbir inandırıcılık taşıyamıyor sayın Bakan: Bir yandan ağır yasaklar dizisi geliyor, bir yandan da fuarlar serbest! “Beş kişi yan yana gelmesin” diyerek kapanma emirleri veriyorsunuz, ama bakıyoruz bu hafta sonu MÜSİAD fuarı var, her çeşit fuar da gündemde! Nasıl bir şaka bu? Siz ve doktorlarınız “kapanın” diye yalvarırken, maçlar seyircisize dönerken, bu normal mi? Zor görevinizde başarılar diliyorum ama yetkilerinizi artık kullanın!

Post Date: 19.11.2020
Share on