Cezaevlerinden mektuplar alırım. Her biri içimi acıtır. Bir an önce bu vatandaşlarımızın sürelerini tamamlamaları veya suçsuzluklarının anlaşılmasını, özgürlüklerine, ailelerine, mesleklerine, sevdiklerine kavuşmalarını dilerim. (Tabii ki bu cümlem katilleri, tecavüzcüleri, insanlara ve hayvanlara şiddet uygulayanları kapsamıyor.)

Cezaevindeki insanların bence en azından beş tartışılmaz haklı talepleri vardır: 1) Adil yargılanma. 2) Sağlık hizmetlerine şartsız ve derhal ulaşabilmeleri. 3) Taciz-şiddet-aşağılama yaşamamaları, yaşatılmamaları. 4) Spor yapma ve hareket etme imkanı sağlanmaları. 5) Dış dünya ile iletişimlerinde, rahatça mektuplaşabilmeleri, yayın ve kitaplara rahat ulaşabilmeleri.  

Yolladığım kitaplar mahkumlara ulaşmadığı zaman üzülürüm, gerekçeyi araştırmak, sonuca ulaşmak zordur. Daha önce sayın Erdoğan’a, cezaevlerinde verilmesi gereken sağlık hizmetlerinin bir ülkenin esas insan hakları standardı ve namusu olduğunu hatırlatmıştım (“Sayın Erdoğan Lütfen Önyargısız Okuyun”. Cumhuriyet, 4 Ekim 2011). Şimdi de sayın Adalet Bakanı’na, bu beş konuya da ayrı ayrı eğilmesi için özel bir ricada bulunuyorum. Siyasiler, her tutukluya, her zaman bir yakınları veya kardeşleri gibi bakamasa da, sorumlu oldukları bir can, bir vatandaş olarak dikkate almaya mecburdurlar. Bugün sizlere ve Sayın Abdülhamit Gül’e bu konularda ulaşmak ve Edirne Cezaevi’nden, kim olduğunu ve atfedilen suçunu bilmediğim, Suat İncedere tarafından yazılmış bir serzeniş mektubunun özetini iletiyorum. Her ne kadar yukarıda katiller, tecavüzcüler ve şiddet uygulayanlar için parantez açtıysam da burada eke gerek yok. Çünkü devlete teslim olmuş ve infazına başlanmış ya da tutuklular için asgari şartların uygulanması insan haklarına saygının bir gereğidir.

 

Bedri Baykam Merhaba,

Her anlamda iyi olmanızı diliyor, selam ve sevgilerimizi gönderiyoruz.

Hapishaneden yazıyorum size.  

(…) Karabulut gibi sürekli tepemizde dolaştırılan yasaklar, kısıtlamalar ve keyfi uygulamalardan bahsedeceğim size. Göreceksiniz ki hiçbirinin maddi dayanağı yok. Anlatacaklarım tamamen keyfi uygulamalardan kaynaklı sorunlar.

Yakın bir zamanda hapishane idaresi almış olduğu bir kararla yanımızda yirmi kitap bulundurma sınırlaması getirdi.

Ardından, dışarıdan posta yoluyla gönderilen kitapların alınmayacağını, sadece dini bayramlarda, yılbaşı ve doğum günlerinde hediye olarak gönderilen kitapların hediye kapsamında alınabileceği, gazete ve dergilerin de parasını ödeyerek abone olma koşuluyla temin edilebileceği ve bu kapsam dışında posta yoluyla gönderilenlerin kabul edilmeyeceği ayrıca Basın İlan Kurumu’ndan ilan alma hakkı olmayan günlük gazeteleri temin edemeyeceğimiz tarafımıza bildirildi.

Buna göre sadece kendi paramızla Edirne’deki ticari kitapevlerinden aldıracağımız kitapları ve bir de doğum günü ya da dini bayramlarda dışarıdan hediye olarak gönderilecek 1 adet kitabı içeri alabileceğiz. Tabi içeriği sakıncalı görülmezse...

(…)Bizler yıllardır hapishanelerde bulunan ve herhangi bir geliri olmayan siyasi tutsaklarız. Emekçi ailelerin çocuklarıyız. Ailelerimiz ...emeğiyle, alın teriyle kıt kanaat geçinen emekçi insanlardır. (…) Kitap alacak parası olmayan ne yapacak?

Bize kitap yollayan tanıdıklar, ne bizim doğum günümüzü bilir ne de özel günlere denk getirme yönünde bir ayarlama yapabilirler.

Sürekli yayınlarda ise paramızla abone olamamışsak bunların hapishaneye girişi engellenecektir. Bugüne kadar adımıza gelen dergi ve gazeteler çoğunlukla sakıncalı bulunur ve verilmezdi. Şimdi ise “sen zaten kendi paranla abone olamadın” denilerek incelemeye bile gerek görülmeden depoya kaldırılacaktır. (…)

Günlük gazetelere getirilen “Basın İlan Kurumu’ndan ilan alma şartı” ise belirli bir gazeteyi engellemek için gayri ciddi bir gerekçedir. (…) Bu uygulamadan sonra hapishane idaresi her gün ayrı bir el koyma kararı yazma külfetinden kurtulup sorunu çoktan çözmüş olacak. Basın İlan Kurumu, (…) tiraj ölçüsü getirir. Bu tiraj altındaki gazetelere resmi ilanlarını vermez. Konumuz olan ifade özgürlüğünün ise tiraj diye bir ölçüsü olmaz. Tek kişiye ulaşacak bir mektup veya gazete de, on milyon kişiye ulaşacak bir yayın da eşit ifade özgürlüğü hakkına sahiptir.

Hapishaneler ve kitap ezelden beri Türkiye’de hep birlikte anılır. Bu ülkede ya kitap yazıldığı için hapishaneye düşülür ya da hapishanede yazar olunur.

Otoriter, baskıcı yönetimler için ise kitap her zaman bir sorun teşkil eder. Birkaç gün önce (15 Nisan 2020 tarihinde) yapılan bu değişiklikle devlet bizleri kitaptan korumak için, Ceza İnfaz Kanunu 62. Maddesine bir cümle ekledi: “Hükümlünün iyileşmesini zorlaştıracak hiçbir yayın hükümlüye verilemez” denildi. Bizleri rehabilite edilmesi gereken hastalar olarak gören bu klasik zihniyet “tedavimizi” de bizi fikirlerimizden arındırmakta görüyor. Biz siyasi tutsaklar, hiçbir kişisel çıkar gözetmeden ülke ve dünya sorunlarını kendine dert etmiş ve insanlığın tüm sorunlarını çözme iddiasında olan ve demokratik, adil, eşitlikçi, özgür bir toplumda yaşama arzusuyla, bu uğurda varını-yoğunu, tüm ömrünü ortaya koymuş, en ağır bedelleri ödemiş ve halen ödemekte olan insanlarız. Bizim neyimizi iyileştirecekler? (…)

22 yıldır hapishanedeyim. Bugüne kadar ne yanımızda bulundurduğumuz kitap miktarına yönelik bir sınırlama ne de posta yoluyla adımıza gelen kitap ve dergilere yönelik bir yasak söz konusuydu. Bu kısıtlama ve yasaklara dayanak yapılan infaz kanunu 16 yıldır yürürlüktedir. 16 yıldır hiçbir sınırlama ve yasak yokken birden ne değişti de bu yasak ve sınırlamalar getirildi. 16 yıldır yürürlükte olan infaz kanununda hiçbir değişiklik yapılmamasına rağmen, yaklaşık bir ay öncesinde kullanabildiğimiz bu haklar ne değişti de ortadan kaldırıldı? Hiçbir yasa değişikliği yapılmamasına rağmen bu haklarımız ortadan kaldırılmıştır.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Türkiye’nin en büyük kütüphanesini açtığı, her gittiği yurt gezisinde kendini karşılayanlara hediye olarak kitap dağıttığı, toplumda okuma alışkanlığını arttırma amacıyla “Millet Kıraathaneleri” açtığı bir ortamda bizlere getirilen bu kitap sınırlama ve yasaklarını nereye koyacağız?

Sayın Baykam, sizleri Anayasa’da ve Türk Devleti’nin imzaladığı uluslararası sözleşmelere aykırı olan bu uygulamalar karşısında duyarlı olmaya ve hapishanelerde ifade ve iletişim özgürlüğünün sağlanması yönünde çaba sarf etmeye çağırıyoruz.

 

Selam ve saygılarımla.

 

Edirne F Tipi Hapishanesi C/95                                                                          Suat İncedere

Edirne                                                                                                                 09/07/2020

Post Date: 08.10.2020
Share on