Fransız Loulou Dedola’yı hatırlarsınız. Daha önce, kendisini “Kemalist” olarak tanımlayan bir müzisyen ve yazar olarak mücadelesini aktarmıştım. Ayrıca Ocak sonunda bir söyleşi için İstanbul’a davet etmiştim. Dedola, 10 kişilik ekibi ile yeniden ülkemize geldi. Aralarında kendileri de müzisyen olan iki oğlu Adedola ve İskender, Adedola’nın eşi olan ve güzelliğiyle Kleopatra’nın nedimesi gibi duran zarif Firenze, Dedola’nın 6 yaşından bu yana en yakın arkadaşı olan, ona hiç “ihanet etmemiş” Gerald “Gege” Covarel, lojistikten sorumlu Albert Ceretti, onun eşi, dansçılardan Helene de vardı. Loulou’ya beş çocuk veren değerli eşi, Fildişi Sahilleri’nden Marceline, yani Dedola ve RCP grubu Bodrum’un sanatsever Belediye Başkanı Ahmet Aras’ın davetlisiydiler. Antik Tiyatro’da, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde çarpıcı bir konser verdiler. Keşke Covid gölgesinde kalmadan, daha kalabalık ve mesafesiz olabilseydi. Dedola, hem Atatürk ve onun efsanevi sloganı “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” etrafında 3-4 parça bestelemiş, hem de kendi geliştirdiği müziğin çarpıcı örneklerini Bodrum için hazırlamış. Reggae-Rap-Fransız Rock-Etnik Afrika Müziği-Protest Rock arasında gidip gelen parçaları coşkulu ve sizi kendi etkisine alıyor! Sahne ve müzik keyfi açısından çok başarılı olan konser, mecburen kısa yorumlarla geçildi ve saat tam 23.00’de bitirildi. Kaymakamlık ancak bu kadarına müsaade etmişti.

Dünya Barış Günü, her şeyden çok daha önemli bir “gün”. Dünyada barıştan ve tüm insanların birbirine duyduğu sevgi ve saygı içinde yaşamasından daha üstün bir değer olabilir mi? Her insana, adaletin tam yaşanabildiği, her dünya vatandaşının kendini savunma hakkını özgürce kullanabildiği, kimsenin sesini duyurmak için “ölüm orucu”na gereksinim duymadığı bir dünya diliyorum!

AYAKTA KALAN TEK İDEOLOJİ

Dedola, özetle 20. yüzyıla damgasını vuran faşizm, sosyalizm-komünizm ve 21. yüzyılı etkisi altına almaya çalışan köktendincilik-liberal vahşi kapitalizm arasından hiçbirinin çağımızda geçerli çıkış olamadığını, aralarında yalnız Kemalizm’in ayakta kalmayı başarabileceğini savunuyor (Bu da yıllardır Kemalizm’i bir “izm” olarak kabul edememiş bazı “kompleksli solcu”larımıza ders olsun!) Kemalizm’i, batı ülkeleri ve Afrika dahil, bugünün sorunları açısından tek yol açıcı alternatif olarak görüyor. “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” sloganı ise, onun her an gözlerini yaşartan evrensel bir duruşun adı. Hatta size şunu söyleyebilirim ki, belki bu cümlenin derin anlamını birçok Türk’ten daha iyi içselleştirdiği bir noktaya gelmiş…

Hani ülkemizde, yıllardır “siyasiler” ince veya abartılı bindirmelerle her sıkıştıklarında Atatürkümüz’e saldırıyorlar ya? Hani bazı sözde Diyanet Başkanları ve görevlileri, ama özde nankör, saygısız bazı insanlar, milleti birbirine düşürmek istercesine, provokasyon dozunu arttırarak güya Atatürkümüz’ü yok sayıyorlar veya hakarete yelteniyorlar ya? Hani bazı büyük zaferlerimizi halkın kutlayamaması için bin dereden su getiren sözde devlet görevlileri var ya? Mustafa Kemal’in izlerini nasıl sileceklerini bilemeyen, onca bahtsıza bakın “Kemal yaşıyor!” sloganıyla Antik Tiyatro’yu ayağa kaldıran Dedola ne yanıt veriyor:

Kemalizm’in temellerini anladıktan sonra bilinçli bir insanın bu ideolojiye saldırması, ona karşı tavır alması mümkün değil. Onun hakkında olsa olsa saçmalıklar söylenebilir, o da cehaletten! Kemalizm evrensel bir değerdir. Kemal, Jean Jaures gibi barışçı, Jean Moulin gibi direnişçi, Nelson Mandela gibi hümanistti. Tarihte onun bir dengi yok! Bütün bu saydıklarım, onu bir Tanrı ya da hepimizin üstünde bir varlık haline getirmiyor! Ama onun çizdiği yol gerçekten inanılmaz ve hepimize bir esin kaynağı oluşturmalı. Bana sorarsanız 21. yüzyıl sorunlarına yanıt Kemalizm’dedir.”

LE PERE TURC isimli, Loulou’nun kaleme almış olduğu, çok ilginç kurgusuyla genç bir Fransız’a Türkiye’nin geçmişini anlatan harika resimli romanı artık Türkçeleşti ve ülkemizde “TÜRK ATASI” olarak bu hafta benim önsözümle birlikte Prestij Yayıncılık’tan çıktı. Başarılı çizeri de Lelio Onaccorseo…

Ne mutlu bizlere ki, bir istisnai askeri deha olmasına karşın, yaşam felsefesini barış üstüne kurmuş büyük bir önderin, dikkatli bir sanatçı gibi tasarladığı ve bize hediye ettiği topraklarda yaşıyoruz! Bir lider düşünün ki, 1934 yılında, Çanakkale Savaşı’nın anma gününde Avustralyalı ve Yeni Zelandalı annelere o tarihi mektubu yazmıştır: “Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız bizim bağrımızdadır, huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır.  Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.

Atatürk, Dedola’yı görebilse mutlu olurdu. Başardığı büyük devrimin, “Kemalist” duruşun, aradan bir asır geçtikten sonra nasıl genç ve yaratıcı bir batılı samimiyetle sahiplenildiğini görür, gözleri yaşarırdı.

“Kemalizm karanlık değil IŞIK, savaş değil BARIŞTIR, cehalet değil BİLGİDİR, karamsarlık değil UMUTTUR, ağlamak değil GÜLMEK, kavga değil DOSTLUKTUR, renktir, sanattır, her şeyden önce ÖZGÜRLÜKTÜR, ZİNCİRLERİ KIRMAKTIR” diyen Dedola, sizce Türkiye’de siyasilerimize Cumhuriyet kazanımları dersi vermeli mi?

Barışın hiçbir zerresinde eksik olmadığı, sanatın her noktasından taştığı farklı bir Türkiye’de, bir dünyada buluşmak umuduyla!

Post Date: 03.09.2020
Share on