Fenerbahçe, Efes’e karşı kendi açısından şok bir mağlubiyet yaşadı. 5. kere üst üste Final Four’a kalan Sarı Lacivertliler’e karşı, bu kupa için büyük bir açlık yaşayan Efes ve hocası Ergin Ataman başarılı oldular. Ama bu maçta tarihe geçen tek bir isim vardı: Shane Larkin! Yalnız onun büyük başarısını izlemiş olmak, kendi takım taraftarlığım adına değil de, spor keyfi uğruna İspanya’ya, Bask bölgesinde Vitorio-Gasteiz’e kadar gitmiş olmamıza değdi!

Bazen sporda, ister takım oyunu ister bireysel olsun, böyle olağan dışı başarı dorukları yakalanır. Bazen bir tenisçi, 5-1 geride olduğu 5. sette, üst üste 10 ace, 10 passing shot atar. İşte buna benzer ulvi bir dokunuşu sanki tekrar yaşadı Larkin! Onu, maçın tartışmasız yıldızını, Barcelona’da rakibini 34 sayı farkla dağıtırken seyretmiş, “Bu takım onun önderliğinde uzay basketbolu oynuyor” demiştim. Süper star bu yarı final ayağının tecrübeli takımı Fenerbahçe’yi tek başına dağıtmaya yetti, biraz da Micic’in yardımıyla... Larkin neredeyse her şutu, her turnikeyi soktu, her asistte başarılı oldu. Onu seyretmek, başlı başına bir ziyafetti! Amerikalı guard, bu oyunuyla tarihin en iyi Final Four performansını başarmış oldu: 30 sayı, 7 asist, 7 ribaund ve 43 verimlilik puanıyla. Bu performansa ancak şapka çıkarılır. Fenerbahçe seyircisi de zaten bunu yaptı. Bütün hayal kırıklığına rağmen maçın sonunda onu ayakta alkışladı. 

Fenerbahçe, maçta yalnız ilk çeyreği Sloukas’ın üçlüğüyle 20-19 önde kapadı! Ardından 2. çeyrekle beraber Melli skoru 22-19’a taşıdı. İşte maç o andan itibaren kopmaya başladı! Efes 10-0’lık bir seri yakalayarak durumu 29-22 lehine çevirdi! O andan itibaren de maçın liderliğini sonuna kadar elden bırakmadı! Skor ikinci yarının ilk dakikalarına kadar tek fark ve 7 fark arasında gitti geldi. Fenerbahçe bu dakikalarda biraz Vesely ile ayakta kalmaya çalıştıysa da, Sarı Lacivertliler onunla beraber maçın kaderini değiştirecek isimleri bulamadılar! Dixon ve Kalinic başta olmak üzere, tüm oyuncularda bir maça asılma eksikliği vardı. Ne bireysel özgüven görebildik, ne de takım kenetlenmesi. Zaten özellikle o dakikalardan itibaren, maçın 2. yarısının içine girdikçe Larkin oyunuyla herkese parmak ısırtmaya başladı, daha doğrusu dost-düşman herkesi çıldırttı! Amerikalı yıldız, basketleriyle skoru önce 59-53’e, ardından 68-55’e taşıdı. Biraz da Dunston’ın ve Micic’in ona ayak uydurmasıyla, fark önce çift haneli sayılara geçti sonra da maç koptu gitti. Obradovic skor 77-61’e dayandığında genç oyuncusu Tarık Biberovic’i sahaya sürdüğünde daha 7 dakika vardı ama “bu erken teslim olma işareti değil mi?” sorusunu sormaktan kendimi alıkoyamadım, diğer seyircilerle beraber. Halbuki büyük hoca, oyuncularını maça döndürebilmek için bağıra çağıra az efor sarf etmemişti!

ARTIK ERGİN ATAMAN’LA UĞRAŞMAYIN

Fenerbahçe seyircisi çok formda değildi. Yine biraz sinema-tiyatro seyircisine dönüşme işaretleri vardı, Suphi’nin deyimiyle! Onunla beraber biraz ortalığı hareketlendirmeyi denedik ama nafile! Herkesin aklında sanki sırf şampiyon olup sosyal medyada paylaşımlar yapma beklentisi vardı! Halbuki sportif başarı nasıl sahada ağır ter dökmeyi gerektiriyorsa, tribün etkisi de bilet alıp seyahate çıkmakla olmuyor! 

Bir teşhisim daha var size aktarmam gereken: Fenerbahçe seyircisi, kafasında Ergin Ataman’la uğraşmaktan, gerçekçi olarak kendine, takımına, maça konsantre olamadı! Herkesin dilinde aklında “Yenince Ergin’e şöyle bağıracağız, şu sloganı atacağız” gibisinden “ters heyecan” beklentileri vardı! Bu da tabii beklediğim gibi ters tepti. Bu davranışlar böyle büyük bir camia için kabul edilir, sağlıklı tavırlar değil tabii ki! Artık Fenerbahçe dönüşte lig playoff’uyla beraber kendisini bu iç şiddet sıkışmasından kurtarıp yalnız kendi oyununa pozitif enerjiyle yoğunlaşmayı başarmalı. Bu sene 7 maçta Efes, Fener’i 4 kere yendiyse, emin olun bunun sebebi kendi özel başarılı oyun kurgusundan olduğu kadar, Fenerbahçe’nin Ergin Ataman takıntısıydı! 

Size bir itirafta bulunayım: Ben koyu bir Fenerbahçe’li olarak, 92-73 yaşanan bir mağlubiyeti, son saniyede gelen bir şansız basketle yaşanan kayba tercih ederim! Çünkü diğerinde 1-2 yıl kendime gelemiyorum! 4 yıl önce Berlin’de CSKA’ya karşı şampiyonluğu son saniye basketiyle kaçırmıştı Fenerbahçe. Mahvolmuştuk, üzerimizden greyder geçmişti sanki. Geçen sene finalde Real Madrid’e karşı yalnız 5 sayı ile kaybetmişlerdi. Tek şampiyonluk 2 yıl önce İstanbul’da Olympiakos’a karşı kolay geçen bir final ve ondan önce yine Real Madrid’i sorunsuz saf dışı bıraktıkları bir yarı finalle gelmişti. 

Benim açımdan maçın Larkin’i bu efsanevi gecesinde çıplak gözle hayran hayran izleme zevki dışında tek diğer güzel şey, oyunun sonundaki centilmence birbirini kutlayan oyunculardı. Ben de onları ayakta alkışladım.

Fenerbahçe camiasının artık beyaz bir sayfa açarak, geçmişte ona çok kızmış olsalar bile, Ergin Ataman’ı herhangi bir rakip hoca olarak görmeleri lazım. Çünkü diğer tavırlar net olarak Fenerbahçe’ye zarar veriyor, Ataman veya Efes’e değil. 

Finalde tabii ki Efes’i tutacağım. 19 Mayıs’ın 100. yılında tabii ki Fenerbahçe şampiyon olsun isterdim. O olamadığına göre, finali Mustafa Kemal’in gözleriyle Türkiye Cumhuriyeti’nin bir takımı alsın diye izleyeceğim. Bu çok zor görünse de, umarım Efes camiası ve basketçileri kupayı Pazar gecesi Türkiye Cumhuriyeti topraklarına taşırlar!

Post Date: 17.05.2019
Category: Spor Yazıları
Share on