“Terör” fransızca “terreur” kelimesinin dilimize yerleşmiş halidir. Açılımı ise, (çoğu zaman siyasi amaçla) uygulanan dehşet, korku, şiddet, yoğun baskı ve tehdittir. Dilimize olan yerleşik kalıplarında ise sanki “terör” olayıyla, bir “teröristin” illa kan dökmesi gerekir gibi bir yanlış kullanım vardır. “Il a semé la terreur” Fransızca’da “korku saçtı, korku tohumları ekti” anlamına gelir. Bunun da son yıllarda ülkemizdeki karşılığı, 2003’de yayınlanan kitabımın adı “Korku İmparatorluğu”dur.

AKP, “yüksek yargıyla dalga geçiyorlar” dedirten Anayasa paketi gündemiyle, Türkiye’de yargıyı tekeline geçirme operasyonuna girişti. Bu paketin, on gündür her yerde duyduğunuz çarpıklıklarını artık ezberlediniz. Biraz da geniş okumalara geçelim.

AKP, “teröre bulaşmayan parti kapatılmasın” diyor. Böylece, her konuda olduğu gibi, burada da “demokrasi” kelimesi üzerinden kafaları karıştırarak hem kendini “kapatmalara karşı” göstermek, hem de kendi faşizmini güvenceye almak hedefini, başarılı bir dolamaç yaparak saf kamuoyuna dayatmak istiyor. IRA veya PKK uzantısı partiler gibi, “teröre bulaşan” veya “terörle ilişkilendirilen”partilerin durumunu kenara ayırırsak, şu soruyu sormamız gerekiyor: Peki, gücü, polisi, hatta artık önemli bir ölçüde yargıyı elinde bulunduran iktidar, kendi eliyle çarpık bir “yürütme terörü”nün baş aktörü olursa, ona kim dur diyecek? Tüm güçleri, çarpık kağıt hileleri, tehditler ve koldan kart çıkarmalarla eline almış bir poker oyuncusuna, casino, gereken tespitleri yapıp “dur” demez mi? Bir parti düşünün, hem poker masasında bu tavırlarıyla “ütmeye” devam etmek istiyor, hem de casino’nun güvenlik elemanları ve monitör odasına da kendi adamlarını yerleştirmeye çalışıyor. İşte esas kapatmayı gerektirecek tavır, budur! Yoksa hiçbir siyasi parti eline silah alıp çatapatla “ben rejim değiştiriyorum” diye sokağa dökülmez!

Kendi suçlarını soruşturacak Başsavcı’nın dava açabilmesi için, iznini parlamentoya, yani kendisine sormasını isteyecek kadar dengesini kaybetmiş bir hükümetten, tabii ki her şey beklenir!

Van Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın’a yapılan baskın, Türk siyasi tarihinde -“devlet” kelimesini kullanmak istemiyorum- “iktidar faşizmi terörü”ne geçiş karanlığının ilk anı oldu. Buna benzer siyasi baskıların önü o günden sonra açılmış, tepki verenler de “Olay yargıya intikal etti, artık konuşmayın” denerek susturuldu. Bu senaryo, bugün Ergenekon hukuksuzluğuna dayatılan şablonun başlangıcıdır.

AKP, bugün artık gövdesinin üzerinde “beyin” taşıyan herkese, “sivilleşmenin demokratikleşme olmadığını” fazlasıyla kanıtlamış bir partidir. Sözde “Jakoben baskılardan kurtulan” (!) siyasi arenamızda, AKP sayesinde uydurulan en kara faşist senaryolarla, “anonim ihbar mektupları” ve “gizli tanıklar”la, iktidara muhalif herkesin hayatını söndürmenin önü açılmıştır. AKP yarattığı “terör” saçan tavrıyla, iktidarına düşman olarak gördüğü her kesimle düelloya girişmiştir: TSK, üniversiteler, sivil toplum, aydınlar, medya derken sıra yargıya gelmiştir. Hiç şüphe yok ki, olayın vahametini anlamaz ve Kurultay’ında gereken demokratik devrimi yapmazsa, daha sonra, yargının işi bitirilirse, sıra CHP’ye gelecektir! Aynı şekilde “ülke yangın yerine dönmüşken, siz CHP tüzüğü ile mi uğraşıyorsunuz?” diye soran ve satranç masasında iki hamle ötesini göremeyenler de bilmelidir ki, bu çöküşü durdurmak CHP’nin sorumluluğundadır, ve CHP yapısal dönüşümünü önümüzdeki 22 Mayıs Kurultayı’nda yapamazsa, seçimde AKP’ye yine yenilerek ülkeyi uçuruma atmış olacaktır.

Sonuç olarak AKP, satranç masasında, şu anda karşı tarafa, yani 1923 Cumhuriyeti’ne bu anayasa paketiyle “Şah” demiştir. İnsanlarımızın bu ortamda günlük hayatlarını sürdürmelerini ve özellikle medya kuruluşlarının, her tartışmaya bu yutturmacanın baş aktrisi Nazlı Ilıcak’ı çıkarmalarını, tarih, “bir intihar merakı” olarak kaydedecektir.

AKP bu hamlesiyle, tam bir mantıksızlık ve“oldu bittiye getirme” çabası olan “Tüm maddeleri toplu oylattırma senaryosu”yla, “terör iktidarı”nı, denetimsiz ve tek merkezli bir canavar haline gelmiş bir “Terör Devleti”ne dönüştürmek ve güçler ayrılığını öldürmek için koca bir adım atmıştır. Toplumun her kesimi, geriye dönüşü olmayan bu senaryoyu görmeye ve cesur tepkisini gecikmeden ortaya koymaya mecburdur.

Post Date: 30.03.2010
Share on