Kemal Kılıçdaroğlu’nun halkın sesini dinleyerek CHP Genel Başkanlığı’na aday olması, sol siyasette süregelen belirsizliklere set çekmiş oldu. Bu hamleyle sekiz günden beri süren spekülasyonların önemli bir kısmı çöpe gitti. Baykal’ın istifasının ardından o kadar yoğun yorumlar ve tartışmalar gelmişti ki, konunun muhataplarından biri olmamama rağmen, ben bile izlemekten bitap düşmüştüm. Kurultay’a beş gün kala gelen bu karar, bir çok açıdan Parti’nin önünü açabilir.

Baykal ayrıldığı günden beri, istifa sonrası yapılanma değil, yalnız Baykal’ın dönüşü konuşuluyordu. CHP statükosunun bu ayrılıkla geçireceği deprem, partinin üst kademesini tutucu bir tavırla dört elle Baykal’a sarılıp dönüşünü talep etmeye itmişti…

Geçen haftaki makalemi iki gün sonra, bir o kadar uzatarak sanal dünyada şunu önermiştim: Kılıçdaroğlu Başkan olsun, Baykal da Cumhurbaşkanı adayı… Şimdi bu istikamette ciddi bir yol alındı. Bu yöntemle CHP, kimden geldiği belli olmayan bu sabotajı, uzak doğu dövüşcülerine has bir atiklik ve ters güç kullanımı ile karşı yöne geri çevirebilecek, bir zor durumu bir fırsata dönüştürebilecek. Zaten aksi takdirde Baykal bu ortamda dönseydi (veya dönerse), halk o zaman bunu bir “hülle istifası” şeklinde yorumlayabilirdi ki, bu da CHP adına çok yanlış olurdu..

Şayet bu “kaset” skandalı patlak vermeseydi, bu hafta bu sütunda aylardır izlediğiniz “Demokratik Devrim” çıkışımızın Kurultay’a yansıması için çabalar ve bu dönüşümün kaçınılmazlığı gündeme gelecekti. Siyasi tarihimizin en keskin virajının arifesinde, CHP’nin halkın karşısına nasıl çıkacağını belirleyecek olan bu son durak en kritik kararların alınması gereken yerdi. Sonuçta “Demokratik Devrim Hareketi”nin hazırladığı tüm pakete itibar etmese de, Baykal bile birkaç aydır sürekli yenileşmeden söz eder hale gelmişti. Halbuki Kılıçdaroğlu’nun adaylığı açıklanmamış olsaydı, beliren tabloda bırakın radikal değişimleri, Baykal’ın izin verebileceği vitrin yenilenmeleri bile, kalan süreç ikna çabalarına harcandığından gündeme gelemiyor ve CHP intihara koşarcasına bu Kurultaya sıfır hazırlıkla yürümüş oluyordu. Halbuki şimdi bu başıboşluk,  halkın da talep ettiği çıkışla son buldu.

Yaşanan krizin somut varlığı artık kamuoyu önünde yadsınamaz şekilde ortadaydı ve “bunlar CHP’yi destabilize etme oyunu” diyerek işin içinden çıkılamıyordu. Kurultay böyle bir kolaycılığa düşse bedeli çok ağır olabilirdi. Şöyle bir gerçek var: halk enayi yerine konmak istemiyor ve her yerde tekrarlanan sondajlara katılan kitleler Baykal’ın geri dönmemesi ve Kılıçdaroğlu’nun Başkanlığı konusunda ortak bir önemli kararı çekinmeden ortaya koyuyor. Bu olgu şu soruyu beraberinde getiriyor: siyasi partilerin esas sahibi kimdir? O partiyi elinde tutan ve “mahalle baskısı” kuran üç-beş kişi mi? Daha geniş anlamda örgüt mü? Yoksa oylarıyla o partiye varoluş nedenlerini oksijen gibi veren halk mı? Yöneticiler bunu duymak istemese de herhalde yanıt sonuncusu. Sonuç olarak halk ezici bir çoğunlukla Kılıçdaroğlu’nu işaret ederken, Baykal’ın son görüşmelerinde kendisine “tüm partinin desteğini, geleneğimize uygun şekilde al da gel” demesinin pek inandırıcılığı yoktu. Çünkü zaten CHP geleneğinde hiçbir zaman, ne geçmişte, ne son yıllarda böyle bir sahte “toptan uzlaşma” değil, rekabete dayalı bir açık zemin oldu. Kılıçdaroğlu ise halkın ve medyanın bu yapıcı baskısıyla, CHP statükosunun Baykal’a yakın bölümünün yarattığı “aday olan münafıktır” havasını nihayet yenip kendi adaylığını cesaretle ortaya koydu. Baykalcı ekip ise, bu kadar yeni ve kendilerine göre az kıdemli ismin birden “1” numaraya yükselme olasılığını kabullenemeyip daha düne kadar estirdikleri “Baykal giderse Parti dağılır” söyleminden sanki hala medet umuyorlardı. Bu açıdan Sav’ın ve 50 milletvekilinin Kılıçdaroğlu’na hızla destek vermesi son derece kritik ve önemli.

Kurultayına artık 4 gün kala, CHP Kılıçdaroğlu’nun adaylık açıklamasının itme gücüyle bu ağır ortamı, partiyi iktidara taşıyacak bir formüle dönüştürmeye ve değişim rüzgarını yakalamaya mecbur. Yeni aday, iktidarı talep etmenin yanısıra, Partinin tüzüğünü de çağdaş bir düzeye hızla çekmeli. Bu çıkışla CHP Baykal’ı kaybetmeden çok sesli ve eski liderinin gücünü de, değişimin ivmesini de eşzamanlı kullanan bir görünüme kavuşur. Aksi bir statüko inat ve tıkanma, Cumhuriyete malolabilecek faturaları beraberinde getirir…   

Post Date: 18.05.2010
Share on