Geçen hafta Tophane’de yaşananları bana aynı akşam Sanat Galericileri Derneği Başkanı Doğan Paksoy bildirdi. Hemen olay yerine giderken, saldırıya uğrayan arkadaşların Beyoğlu Emniyeti’nde olduklarını öğrendim ve rotayı oraya çevirdim.
Sabahın ilk saatlerine kadar saldırıya uğrayan sanatçı ve galericilerle beraber oldum. Hepsi şok içindeydi ve olayı tarif etmek için Madımak’tan söz ediyorlardı. Haksız da değillerdi. Sonuçta galerilerin açılışlarını basanlar, beş kişinin kafasını gözünü patlatanlar, oraya çiçek sunmaya, resim önermeye veya sohbete katılmaya gelmemişti. Sivas olayları ile benzerliği, 30 yaş üstü herkes doğal olarak kurabilirdi. Kurdular da…
Bu kabul edilemez ve son derece çirkin saldırıyı kınarken ben de aynı paralelizmden söz ettim. Neden mi? Bir daha aynı acılar yaşanmasın diye, geçmişten ders alalım diye. Olayda büyük şansımız, can kaybı yaşanmadan ucuz atlatılmış olması.
Doğan Paksoy ve UPSD Başkanı olarak benim ortak çağrımızla, tüm sanatçı çevrelerini davet ederek basın toplantısı yaptık. Kültür Bakanı’ndan kınama ise, olaydan 40 saat sonra geldi…

İlk traji-komedilerden biri medyada birçok ismin, - bir internet dostumun deyimiyle “Bedri Baykam’a saldırmanın dayanılmaz hafifliği”yle - Madımak benzetmesi ile toplumu tahrik ettiğimi yaymaya başlamalarıydı. İşin gerçeğinde ise, bu benzetmeyi benden önce de sonra da onca kişi yapmıştı ama anlaşılan kimilerine göre ülkenin ana muhalefet merkezi bendim! Kimi 2. Cumhuriyetçi ve paydaş gazeteci(?)ler, ilginç bir hızla bana karşı ittifak kurup, konudan sıyrılmak için böyle yaratıcı bir “ortak Kemalist düşman” denemesini devreye soktular!

Başbakan medyaya özetle “Ben Kasımpaşalıyım ama Tophane’nin çocuklarını da iyi tanırım, bu konuları abartmayın” şeklinde bir mesaj vermeyi seçti! Yedi kişi gözaltına alındı ve kısa süre sonra serbest bırakıldı. Halbuki Emniyet’e ilk gece “48 saatte failleri bulabilir misiniz?” diye sorduğumda, “çok daha hızlı olur” demişlerdi. Siz bu satırları okurken, en fazla iki günde çözülecek olan bir “terör” olayı, akışta bitkisel hayatta, kendi kaderine terk edilmişti.
Tersi yaşansa ne olurdu, düşünün! Mesela o minibüslere doldurulup Ortaköy, Bebek, Nişantaşı civarında çıkartma yaparcasına “gezdirilen” türbanlı kadınlara 50 serseri saldırıp hastanelik etseydi. Bizler bu linç girişimine anında ne tepki verirdik ve Sn. Başbakan, Sn. Cumhurbaşkanı, Sn. İçişleri Bakanı ne tepkiler verirdi? Ne zannettiniz? Erdoğan kalkıp “Büyütmeyin bu işleri Kasımpaşalıyım ama Nişantaşlıları iyi bilirim” mi demekle yetinecekti?
Günlerdir olayın her boyutu konuşuluyor: Ne kentsel dönüşüm kaldı,  ne sınıfsal öfke, ne rant kavgası ne de mahalle baskısı… Herkes filozof ve sosyo-psikolog oldu. Ama suçluları bulma gereği gündem dışına kaydırıldı! Sanatçı Halil Altındere’nin elektrikli kepenkleri ima ederek kullandığı sözleri kulaklarımda: “Bizi teknoloji kurtardı!” Sanatçıların ne Tophane’yle, ne de ülkenin hiçbir mahallesiyle sorunu yok. Onlar mesleklerini yapmak, devletin onları yok saydığı bir alanda, tüm zorluklara rağmen mücadeleye devam etmek istiyorlar, hepsi bu. Tüm bu sorunların aşılması ve gerginliklerin bitmesi tabii ki herkes için en doğrusu. Ama suçluların görmezden gelinmemesi şartıyla!
Efendim, siz de orada içki içip provokasyon yapmasaydınız” diyebilenlere soruyorum, üç aydır ilk defa yapılan bir sergi açılışında iki saatlik bir kokteyl mi “provokasyon”?

Herkesin artık şunu bilmesi lazım: Tek yönlü bir baskıyla “Türbana saygı-içkiye savaş” üzerinden giderek herkesi adım adım kendi yaşam çizgisine çekmek isteyen anlayışın bizleri enayi yerine koyma döneminin sona ermesi şart. Bizleri yumuşak karnımız üzerinden vurmaya çalışan çok bayağı bir taktik bu: Hani alkol, cinsellik, sanat, etek boyu… bunları savunmayı “ayıp” sayıyorlar ya?

Bir de şu grup var: Efendim laiklik bu değildir, bunlarla ölçmeyin”. Teşekkürler! Sizden öğrenecek değiliz laik anayasayı, hukuku, adaleti, eğitimi! Ama bu basit ve çirkin taktikleri de bu saatten sonra yutup, geri adım atarsak, “yuh olsun” bize! Yaratılmaya çalışılan sağlıksız iklimin fazlasıyla farkındayız. CHP’nin kulaklarına küpe…

Post Date: 28.09.2010
Share on