Ülkemizde son 15-20 yıldır “Kadın Hakları” denince akıla yalnız, artık (Cumhurbaşkanı’na bile) gına getiren o türban tartışması geliyor! Herhalde kadınlarla ilgili çok daha büyük kapsama alanı olan sorunlar olduğunu kamuoyuna biraz hatırlatmanın tam sırası…
         Son günlerde birçok kadın derneği haklı olarak, kadınların çoğu göz ardı edilen hakları için bir mücadelenin startını verdiler. Ortada birden fazla dernek adı var: “Kadının İnsan Hakları, Yeni Çözümler Derneği” (Bu platformlar ile temas için: zeynep.ozdal@wwhr.org), “Kadın Cinayetlerine Karşı İsyandayız” platformu, Uluslararası bağlantılı “Müslüman Toplumlarda Cinsel ve Bedensel Haklar Koalisyonu (CSBR) ve diğerleri.. Bunlar doğal olarak birbirleriyle ilişkide olan sivil toplum kuruluşları ve diğer ülkelerde aynı durumda olan kendi hemcinsleri ve onlara destek veren erkeklerle de temas halindeler… Kendilerini kutluyorum ve eylemlerinin ne kadar zamanında yapıldığına işaret ediyorum.
         Bu derneklerin gündemlerinde, konulara ilişkin paneller, film gösterimleri ve sergiler var… Bunları yazarken aklıma geçen hafta Sanat Limanı’nda gezdiğim Bennu Gerede’nin ingilizce “Honor Killings” olarak söz ettiği töre-namus cinayetleri sergisi geldi, çok çarpıcı ve düşündürücü bir dramatik ”ölüm anı dondurulması” üzerine kuruluydu. “Güzel” demeye insanın dili tabii ki varmıyor… Ama -konu açısından maalesef- mükemmel diyebiliriz. Bu dernek ve platformu cesaretle ortaya koyanların Bennu Gerede ile temasa geçip bu sergiyi de yurdun her yerine ve özellikle Güney Doğu’ya taşımaları lazım. Ben de panellerine destek sözü veriyorum.
         Eşzamanlı olarak Ortadoğu, Kuzey Afrika, Güney, Güney Doğu ve Asya’da 12 ülkede “Ortak Mücadele, Hep Birlikte” sloganıyla gerçekleşen bu çıkışın tüm dünyada ve özellikle ülkemizde ses getirmesi şart. Yapılan ilk panellerden birinde geçen hafta Nuray Onuk’un “Saf Kötülük” isimli kısa filmi gösterildi. 16 yaşında babası ve dedesi tarafından gömülerek öldürülen Medine Memi’nin hayatının son 5 dakikasını konu eden bu tüyler ürpertici filmin devamında “Hür doğdum, hür yaşar mıyım? Cinselliğimiz, bedenimiz ve şiddetle mücadele” başlıklı panel yapıldı…
         Bu panele katılan kadınlardan biri, Funda Ekin, 5 Kasım günü “Uluslararası Kadın Buluşması”nda Başbakan’ın önünde “Eşit değilsiniz dendikçe daha çok öldürülüyoruz”diye pankart açan kişi... Ekin, polisin şikayetlere nasıl kulak tıkadığını ve kadınların nasıl dayak yemeye, öldürülmeye devam ettiğini anlattı.
         Gelelim konunun özüne: Bu AKP ağırlıklı toplantıda Erdoğan’ı korumak için kadın haklarını savunan bu hemcinslerini protesto eden AKP'li kadınların acaba aklından neler geçiyor? Esas sorulması gereken düşündürücü soru bu… Maalesef AKP'li kadınların beyni fena halde yıkanmış durumda. Ve onlara destek verdiğini zanneden sözde aydın, dar vizyonlu başka hemcinsleri de bu çarpık miti yaygınlaştırarak türbanı, kadın haklarının en tepesine yerleştiriyorlar! Gerçek ise çok uzaklarda!
         Öncelikle bu sözünü ettiğimiz kadın platformlarının cesaretle ortaya koyduğu esas konuyu hatırlatalım: “Kadınların Cinsel Hakları”. Ne kadar da unuttuğumuz bir konu değil mi? Şehirli çağdaş kadınlarımız bu haklarını doya doya kullanabildikleri için midir ki, bu konuya bu kadar “fransız” kaldılar? Kadınlarımızın, genç kızlarımızın neredeyse tamamen göz ardı edilen en kritik haklarını hatırlatalım: cinselliğini keşfetme hakkı, “bekaret” yükünü ve sorumluluğunu tüm bir aşiret veya geniş aile ile paylaşmama hakkı, cinsel yaşamını seçtiği gibi yaşama hakkı, dayak yememe, şiddet görmeme hakkı, sevgilisine kaçtığında veya tecavüze uğradığında (!) aile meclisi kararıyla öldürülmeme hakkı (!!), yalnız yaşama hakkı, çalışmayı seçerek babaevinden kendi kararıyla ayrılma hakkı… Kim demokrasi ve özgürlükler derken bunları göz ardı edip türban arkasına saklanabilir?
         Gelelim yukarıda saydıklarımıza eklenecek en kritik haklardan birine.. Tüm bu kadın derneklerinin derhal tartışmalarına bu hakkı eklemeleri lazım: aile baskısıyla kapatılmama hakkı! İşte Türkiye’de göz ardı edilen en kritik hak! Düşünün ki, Başbakan’ın eşi bile bu baskının bedelini en zor şartlarda ödemiş, baskı ve zorlamalarla kapatılmış, genç kız hayalleri kararmış… İşte bu sorun, korkunç bir öneme sahip. Çünkü bu gencecik kızlarımızın bu baskı anlarında gözyaşı altında başvurabilecekleri bir kapı yok! Hele tehdit, dayak ve töre de kapıda diş gıcırdatarak beklerken…

         İşte CHP'nin gerçek radikal çıkışı kadın kolları ve tüm örgütleri ile bu kadınlarımıza ve saydığımız özgürlük arayışlarına sahip çıkmaktır. Yoksa ölümüne koşar gibi, ANAP ve DYP'nin intihar ettikleri “Dinci partiye benzeme yarışı” uçurumuna koşularını sürdürürlerse, şimdiden partinin de, laik-demokrat Türkiye'nin de ruhuna fatiha okuyabilirsiniz… Bu arada bütün bunlara rağmen mutlu bayramlar!

Post Date: 16.11.2010
Share on