Ömür bildiğiniz gibi çok kısa. Kendinizi aksine ikna etmeye çalışmayın. Beni zaten edemezsiniz, kendinizi de ettiğinizi sansanız bile, bir bakacaksınız 70 yaşındasınız. Dolayısıyla bu dünya üzerinde geçireceğimiz süre kısa olduğu gibi bir o kadar da değerli. İnsanlar bu süreyi ya sürekli daha iyi yaşamak, daha zengin olmak, hayatına daha fazla keyif katmak için kullanıyorlar ya da hayata daha az “ben” odaklı bakıp diğer canlılarla empati kurarak, başka insanların veya hayvanların veya doğanın yaşadığı acıları da kendi acıları gibi görerek, enerjilerini neredeyse kendilerinden bile çok bu değerler için harcıyor; bu gezegende beraber yaşama kültürünün bütün sorumluluklarını fedakârca yükleniyorlar.
Aslında siyaset dünyanın bu ağır sorunlarını kendine dert edinmiş insanların alanı. Ya da netleştirelim, böyle olması lazım!
Siyaset bir meslek değil. Ömür boyu yapılacak bir para kazanma yöntemi de değil! Olamaz, olmamalı! Bir doktor, bir mühendis, bir sanatçı, bir memur ömür boyu kendi işini yaparak para kazanabilir ve yaşayabilir. Ama bu bir siyasetçinin varoluş şekli, yöntemi ve seçimi olamaz. Siyaseti böyle görenler, lütfen siyaset yapmasınlar! Bir milletvekili, bir belediye başkanı tabii ki yaptıkları görev karşılığında maaş alacaklar. Ama sıfatlarını kesinlikle herhangi bir zenginleşme/nüfuz vasıtası olarak kullanmayacaklar. Partinin tüzüğüne yerleşecek net bir maddeyle, üç veya en fazla 3 + 1 dönem dışında siyasi sıfat elde ederek görevlerine devam edemeyecekler. İşin en doğru yöntemi ancak bu olabilir. Bugün Türkiye’de maalesef yerleşmiş veya yerleştirilmesine çanak tutulan düzende partiye pençesini atmış çeşitli klikler, kendi “çok karlı pozisyonlarını” kaybetmemek için küçük gruplar halinde birlikte hareket ederek, bulundukları mevkiye tutunmalarını veya yükselmelerini sağlayan adımları, beraberce ve kontrollü şekilde atıyorlar. Buradaki en ince hesaplardan biri aralarına yeni isim girmemesini sağlamak. Bu nedenle partinin dokuları kendilerini sürekli yenileyemiyor.
NİYE SİYASET YAPIYORUM? SANATÇI NİYE SİYASET YAPAR?
Gelin size neredeyse 40 yıldır neden siyasetle uğraştığımı özetleyerek tekrar açıklayayım. Ben siyaseti babamdan kalan bir sorumluluğun devamı olarak gördüğüm için yapmıyorum. Siyaseti ben yaşamım daha dolu olsun, çok boş vaktim var diye yapmıyorum. Siyaseti adım sağda solda daha çok geçsin diye yapmıyorum. Siyaseti çok para kazanan veya kazandıran makamlara gelmeye çalışmak için yapmıyorum. Siyaseti daha çok ün veya güç elde etmek için yapmıyorum. Bu paragrafı gereksiz daha fazla uzatmama gerek yok, ne demek istediğimi anladınız. O zaman diyeceksiniz ki “Peki neden yıllardır siyasetin içindesin, ortasındasın, etrafındasın?” Emin olun yanıtı çok kolay. Ben siyaseti, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının, şehitlerimizin, gazilerimizin binbir güçlükle kurdukları ve demokrasi ile taçlandırdıkları bu ülke, hak ettiği güçlü ve sağlıklı bir demokratik rejime geçebilsin diye yapıyorum. Başka hiçbir sebebim yok! Ömrümde siyasetten hiçbir para kazanmadım. 1987’den beri yazdığım yazılar için Cumhuriyet Gazetesi’nden 1 TL almadım. Keza 40 yıldır çıktığım TV programlarının %2’sinden, sembolik yol ücretine denk gelecek komik rakamlar dışında para almadım. Tabii ki alabilirdim, tabii ki bu mesleği yaparak yaşayan bütün gazetecilere de sonsuz saygım var. Bunu açıklamamın nedeni, siyasetle ilişkili hiçbir şeyden para kazanmadığımı net olarak vurgulamak. Adalet, demokrasi, laiklik, özgürlük, kadın ve erkeklerin eşit hakları, temel insan hakları ve barış için mücadele etmek, yobazlığın/faşizmin/emperyalizmin bu ülkeye çökmesini engel olmak, doğayı/hayvanı/yaşamı savunmak benim yıllardır gerek basında gerek televizyonlarda gerek CHP içinde yürüttüğüm siyasi faaliyetlerimin tek gerekçesi.
Aynı şekilde sevgili dostlarım Ataol Behramoğlu, Orhan Aydın, Genco Erkal gibi isimlerin kültür hayatımızdaki yerleri dışında siyasete bir o kadar emek harcamaları da aynı gerekçelerle… Benim onlardan farkım, bir de CHP içinde ayrı bir rol üstlenerek, doğru siyasetleri iktidara partim üzerinden geçirmeye çalışıyor olmam; bunu CHP içinde roller üstlenerek açıkça yapmam.
Tekrar ediyorum dürüst bir milletvekili, bir belediye başkanı, bir gazeteci tabii ki bu işten hak ettikleri parayı kazanıp insan gibi yaşayacaklar. Bu onların en doğal ve hak ettikleri karşılık; ama gazetecilik ve politika yazarlığı dışında “siyasi pozisyonlar” bir ömür üstünden kalıcı şekilde hayatını kazanma yöntemi haline getirilemez. Zaten getirilirse de bugün yaşadığımız her türlü sakıncalı durum fazlası ile ortaya çıkar.
Sonuçta ben ülkem için yararlı olacağına çok inandığım CHP’nin sosyal demokrat ve Kemalist çizgisini koruyarak iktidara gelmesi ve böylece halkın bütün kesimlerinin daha rahat yaşayarak, eğitiminden sağlığına, hak ettikleri hayat standartlarına ulaşabilmeleri için siyaset yaptım ve yapıyorum.
Geçmişte CHP ve SHP’nin birleşmesi için de en üst noktadan en ağır sorumlulukları üstlenmekten çekinmeden siyaset yaptım. Laikliğin en çok tehlikeye düştüğü ortamlarda hedef olmayı göze alıp, aynı sütunları paylaştığımız katledilen bütün değerli meslektaşlarımın yaşadıkları korkunç olaylara rağmen yine aynı duruşumu bir milim kımıldatmadan sürdürdüm. En ağır şekilde Rambo bıçağı ile ölüm bana iki milim yaklaştığında da duruşumu değiştirmedim. Türkiye’de kadınların kazandıkları hakları kaybedip İran veya Arabistan’daki hemcinslerinin durumuna düşmemeleri için siyaset yaptım. Bilim insanları ve sanatçılar mesleklerini özgürce sonsuza dek sürdürebilsinler diye yaptım. CHP’de PM üyesi iken, bana bir belediye başkanlığı teklif edildiğinde derhal lafı ve işi yokuşa sürdüm. Anayasanın temel maddelerini, demokrasi, laiklik ve özgürlükleri korumak, gençlerle yakın temasta kalmak, kendi adıma kalıcı gördüğüm sorumluluklarımdı. Yeri gelmişken, benimle bu doğrultuda ve aynı doğrularda -başta Sanatçılar Girişimi olmak üzere- siyasi arenada sorumluluk alan ve hiçbir kişisel beklentisi olamadan cesurca konuşan bütün sanatçı dostlarıma da özverili ve dürüst duruşları için çok teşekkür ediyorum.
KONGRELER ÖNCESİ CHP ÖRGÜTLERİNE SESLENİŞ
Atatürk’ün partisinin örgütüne üye olan istisnasız herkese seslenmek istiyorum. Lütfen siz de siyaseti her şeyden önce ülkenizin temel değerlerini korumak için yapın. Bu konuya Mustafa Kemal’in samimiyeti ve kararlılığı ile yaklaşarak yapın. Bu idealle güzel sıfatlara ve sorumluluklara ulaşın. Görevinizi en yararlı ve en temiz şekilde yapın ve de en fazla üç dönem sonra partideki başka arkadaşlarınıza bu görevleri devredin. CHP’nin hiç hak etmediği ve 100 yıllık bu partiye yakışmayan antidemokratik tüzüğü derhal değiştirin. Makyaj değişiminden, vitrin değişiminden, sembolik “Ali gitti Veli geldi” değişiminden bahsetmiyorum. Partinin işleyiş şartlarını yepyeni bir anlayışla toptan değiştiren, kararlı bir şekilde partiyi yönetecek isimlerin tüm parti üyeleri tarafından seçileceği köklü ve büyük bir devrimden söz ediyorum. Bu arada, geçtiğimiz günlerde “devrim” sözcüğü üstünden bir sahiplenme durumu yaşandı, “devrim” kelimesinin bir tekele alınamayacağını çok iyi bildiğim gibi, bu sözcüğü tarihimizde başta Atatürk olmak üzere kimlerin kuşaklardır nasıl kullandıklarını da çok iyi biliyorum! Ama ortada artık bir gerçek var: 20 yıldır anlattığım, iki yıl önce CHP Genel Başkanı’na elden teslim ettiğim ve son olarak Ankara parti içi demokrasi ekibinin Genel Merkez’deki tüzük çalışma grubuna bu ay içinde yeniden ulaştırdığı Demokratik Dijital Devrim Tüzüğü, şu anda bu partinin önünü açacak ve üye sayısını belki en kısa zamanda on ile çarparak, CHP’nin halkı ile bütünleşmesini sağlayacak yegâne formül… Daha da geliştirebilir ve mükemmelleştirilebilir mi, tabii ki evet.
Zaten sorulacak temel soru belli: Bıkmadınız mı tamamına ermeyen geçici heyecanlardan? Bu parti bu kafayla gittiği sürece Baykal gider Kılıçdaroğlu gelir, yarın Kılıçdaroğlu gider İmamoğlu veya Özgür Özel gelir, ama %25 aşılamaz. Bunu göremiyor musunuz? Liderlik için adı geçen bütün arkadaşlardan da rica ediyorum: Esas konu bu kurallarla kimin yeniden genel merkez koltuğuna atanıp azledeceği değil. O yüzden tam demokratik bir tüzük devrimini somut olarak destekleyin ve desteğinizi yüksek sesle beyan edin. “CHP değişmeye mecbur” tonunda, sembolik fakat altı doldurulmamış laflar etmeye son verin lütfen! CHP örgütü üyesi olarak artık halktan korkmamayı öğrenmeye mecbursunuz! Zaten halk sizsiniz, başkası değil! Cesur olun, bu gidişata artık son verin. Gerekirse size imzanız karşılığında önerilen sıfatları elinizin tersiyle itin! “Beni üyeler seçerse ben il yönetim kuruluna veya parti meclisine ya da belediye meclisine girmek isterim, atanarak değil” deyin!
Artık makam koltuğuna Japon yapıştırıcısı ile yapışık yaşayanlara dur deyin! Ama aynı egoya kapılıp, kalkmamacasına onların yerine geçmeye çalışmayın, dürüst olun!
Ve tabii ki son olarak aşmamız gereken başka bir konunun başlığını dillendirerek kapatalım: CHP artık gerçek CHP’ye benzesin. Kılıçdaroğlu’nun sağ partilere benzeme operasyonlarıyla parti oylarını bir gram arttıramadığını üst üste bu kadar seçimden sonra görerek, kendi köklerimize, temelimize dönmemiz ve gerçek misyonumuzu ciddiye almamız kaçınılmaz bir mecburiyet.