Sedef Kabaş vakası konuşulurken, AKP’li siyasiler ve yandaş medya mensuplarının “Biz orada olsaydık ve biri Kılıçdaroğlu hakkında böyle konuşmaya kalksaydı, kesinlikle izin vermezdik” dediğini defalarca duymuşsunuzdur. Demokrat ve şık sözler, değil mi? Bu kadar tarafsızlık şu gergin ortamda insanın gözünü yaşartabilir. Mesela Numan Kurtulmuş, bu konuda ne kadar kesin konuştu, kendi kulaklarımla dinledim ekranlardan.

Derken, Trabzon’da bir açılış töreninde 10 yaşında bir çocuk konuşma platformuna çıkıp Erdoğan’ın adeta hamiliği altında kendine uzatılan mikrofona “Bay Kemal kim bu adamın karşısında!” dedikten sonra, CHP Genel Başkanı’nı açıkça hainlikle suçlayarak konuşmasını sürdürüyor. Erdoğan ve yanındaki bakanlar bu duruma gülerek karşılık veriyorlar. Çocuğa, yaptığının yanlış olduğunu babacan bir tavırla anlatan tek bir kişi yok! “Biz olsak şunu yapardık, bunu yapardık” diyenler arasından ekranlarda bile tek bir yandaş bu olayın üstüne gitmeye cesaret edemiyor. Ama inanın işin daha da komiği var! Bazı AKP’li siyasiler üste çıkmaya çalışarak “kirli bir kurgu”dan söz etmeye başlıyorlar. Devlet Bahçeli ise daha ileri gidip Çocuğumuz Cumhurbaşkanı’na 'amca' derken, Kılıçdaroğlu'na 'hain' demiştir. Bu çocuğa bunları düşündüren nedir?diye bir soru yöneltiyor. Bu mantığa göre Bahçeli’nin aynı cümleyi Kabaş için de kurabilmesi lazım, öyle değil mi? Mesela “Bu kadar aydın ve eğitimli, nazik bir hanımefendiyi böyle bir noktaya taşıyan gelişmeler hangileridir, bakmak lazım” türünden… Ama beklemeyin öyle bir şey. Geçen hafta yazdığım gibi, çifte standart ve çelişkiler cümbüşü ortasında yaşayıp gidiyoruz!

 

MUHARREM İNCE’YE KARŞI KULLANILAN ATASÖZÜ!

Çelişkiler… Kabaş’ın kullandığı atasözü analojisinin hakaret olarak sayılması, şayet bu ülkede insanları özgürlüklerinden alıkoyacak kadar kabul edilmiş ağır bir suç ise, o zaman 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ın, Muharrem İnce için Kayseri Kadın Kolları İl Kongresi’nde kullandığı atasözünü nereye koyacağız? “Şimdi birileri çıkmış diyorlar ki Cumhurbaşkanı adayı ekonomiyi iyi bilecek. Cumhurbaşkanı adayı yatırımları iyi bilecek. Nerede bu aday? Ziya Paşa güzel söylemiş: Zer-duz palan vursan eşek yine eşektir.”

Hakaret istemediğini söyleyenler, bu konuda herkese taş çıkartacak bir söylem geçmişinin sahibi iseler, o zaman gerçekten konu hakkında yapacak bir yorum kalmıyor. Geçen hafta da hatırlatmıştım, iktidardakilerin yıllarca hiç çekinmeden kullandığı sıfatların, bırakın bizim ağzımızdan çıkmasını, düşünmenin bile ağır suç sayılacağını… 

 

DEMOKRASİMİZ İÇİN TEHDİT Mİ DEDİNİZ?

Bazen demokrasimize yönelik tehditler konusunda iktidarın çok hassas davrandığını görüyoruz. Mesela Sayın Bahçeli son grup konuşmasında şunları söyledi: “Gerçek manasından koparılmış bir demokrasinin, sadece demagoji besleyeceği, bunun yanı sıra despotik tahakkümlere davetiye çıkaracağı açıktır, ortadadır, tecrübeyle sabittir.” Ne kadar bilge cümleler, değil mi? Yalnız merak ettim, Bahçeli “tecrübeyle sabittir” derken acaba son 15-20 yılımızı mı kastediyor? Hangi despotik tahakkümlerden bahsediyor? Çünkü bu konularda bizler de çok doluyuz da…

Sayın Erdoğan’ın da demokrasi konusundaki kaygılarını geçenlerde öğrenmiştik. “Sosyal medya demokrasi için bir tehdit kaynağı” demişti. Buralardan yayılan haberlerin milyonlarca insanın hayatını karartmakta olduğunu savunuyordu ezcümle… Ayrıca konuyu daha da genişleterek muhaliflerin ittifakını da bir “canavara, Frankenstein’a” benzetiyordu.

Demokrasimize yönelik tehditler konusunda bu kadar hassasiyet gösteren zirve liderlerimizin acaba şu hatırlatacaklarım, niye gözlerinden kaçıyor? Ersin Eroğlu ve Caner Taşpınar’ın birlikte yazdıkları “Gölge Ordu” kitabının detayları ile gündeme getirdiği ve Aytunç Erkin, Mine Kırıkkanat gibi dikkatli yazarlarımızın bu vesileyle tekrar irdeledikleri “Asrika Kongreleri/ Şeriat Ordusu Sadat” çıkışının uluslararası bir Orta Doğu organizasyonu olarak anayasamıza ve geleceğimize doğrudan kastettiğini, acaba hiçbir danışman kendilerine bildirmiyor mu? Aynı konuyu ben de birkaç sene önce yazmıştım. Acaba Havelsan, AKP dönemi İBB, Beyoğlu ve Bursa Belediyeleri gibi kurumların sponsorluğunda ilerleyen ve Cumhuriyet’in altını milim milim oyar gibi çalışan bir oluşumu kendisine kim haber verecek? Veya Ankara’da imamlık yapan Halil Konakçı’nın Cumhuriyet’ten şikayet ettikten sonra yaptığı hilafet çağrısı, Sayın Erdoğan’a bildirildi mi? Çünkü eminim, bildirilmiş olsa böyle bir sözde din görevlisinin haddine düşmeyecek ve Saray’ı da tehdit eden bu münasebetsiz cümleleri en sert şekilde geri püskürtürdü, öyle değil mi?

Bunlar aslında, ağır cezalık konu olan ve temel anayasa maddelerini ihlal eden suçlar ki, yerinden edilmemiş olsa Adalet eski Bakanı Abdülhamit Gül bile, Cumhuriyet’e yapılan bu akıl almaz saldırılara dur diyebilirdi.

Aslında her an her yerden ziller çalarak gelen bu çelişki cümbüşleri olmasa, bu hafta Kılıçdaroğlu’nu geçmişte de vezir yapan yolsuzluk dosyalarını ve giderek iktidar için ağır bir tablo yansıtan kamuoyu anketlerini gündeme getirecektim, ama yer kalmadı.

Her birinize çelişkisiz olduğu kadar candan ve samimi ilişkilerle dolu, güzel günler diliyorum!

Post Date: 03.02.2022
Share on